İŞGÜCÜ HİZMET ALIMLARINDA KDV TEVKİFATI

 

Maliye Bakanlığı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun (KDV)  9/1. maddesine istinaden  vergi alacağını güvence altına almak amacıyla, ikametgâhı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayanların yanı sıra, gerekli gördüğü diğer hallerde işleme taraf olanları (kendine mal teslim edilen veya hizmet ifa edilen kişi ve kurumlar) verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten mükellef gibi sorumlu tutabilme yetkisine sahiptir. Bu kapsamda işgücü hizmet alımlarıyla ilgili olarak 91, 96, 97 ve en son 117 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği (KDVGT) yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 01.05.2012 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 117 seri numaralı KDVGT ile KDV’de tevkifat uygulaması yeniden tanzim edilmiştir.

Gerçek veya tüzel kişiler faaliyetlerini icra ederken işgücü hizmetlerini, kendilerine hizmet akdi ile bağlı ücretli statüsünde hizmet erbabı çalıştırarak temin etmek yerine, alt işverenlerden veya bu alanda ya da başka alanlarda faaliyette bulunan diğer kişi, kurum, kuruluş veya organizasyonlardan temin etme yoluna gidebilmektedirler. Dışarıdan işgücü temini tevkifat kapsamında olup, tevkifat işlemi yapılabilmesi için;

  1. a) Temin edilen elemanların, hizmeti alana ücretli statüsünde hizmet akdiyle değil, hizmeti veren firmaya ücretli statüsünde hizmet akdiyle bağlı olması,
  2. b) Temin edilen elemanların, hizmeti alanın sevk, idare ve kontrolü altında çalıştırılması gerekmektedir.

Bu bağlamda çalıştırılacak elemanların işletmenin mal ve hizmet üretimi safhalarından herhangi birinde çalıştırılması halinde, sevk, idare ve kontrolün hizmeti alan işletmede olduğu kabul edilecektir. Keza işgücü temin hizmetinin varlığı tespit edilirken; hizmetin ifasında kullanılan elemanların işgücü temin hizmetini veren firmanın bünyesinde bulunması ve ona hizmet akdiyle bağlı olması, hizmeti alanın sevk, idare ve kontrolü altında çalıştırılması gibi karineler göz önünde bulundurulacak, bu hususların varlığı, taraflar arasında bir sözleşme yapılmışsa bu sözleşmedeki hükümler veya sözleşmeye bağlı teknik şartnamedeki açıklamalar da dikkate alınarak tespit edilecektir. Dolayısıyla bu işlemin hukuki olarak bir anlam ifade etmesi bakımından muhakkak surette sözleşmeye dayandırılması gerekmektedir. Zira tevkifatın kapsamı sözleşmeye göre belirlenmektedir. Sözleşme yapılmaması halinde elemanın sevk ve idaresi ve kontrolü hizmeti alan firmada kabul edilerek tevkifat yapılması istenilecektir.

 

İşgücü temin hizmetine konu taraflar, herhangi bir işlemde tevkifat uygulanıp uygulanmayacağını değerlendirirken aşağıda yer alan hususları dikkate almalıdırlar:

  1. a) Sağlanan işgücü, kiracı durumundaki işverenin sahibi bulunduğu yerlerde işgücü hizmetini verip vermediği,
  2. b) Sağlanan işgücünün kiracı konumundaki işverenin emir ve talimatları altında çalıştırılıp çalıştırılmadığı,
  3. c) Sağlanan işgücünün mal veya hizmet üretimine dönük kullanılıp kullanılmadığı,
  4. d) Sağlanan işgücünün kiracı konumundaki işletmede normal şartlarda bordrolu olarak çalıştırılması gerekip gerekmeyeceği

Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre; genel bütçeli idareler dışındaki vergi sorumluları yani işgücü hizmeti satın alan alıcılar, 9/10 oranında tevkif ettikleri işgücü hizmetine ilişkin vergiyi, 2 No’lu KDV beyannamesi ile, hizmet temin edilen dönemi takip eden ayın 24’üne kadar beyan ve 26’sına kadar ödemek zorundadırlar.

Aşağıda sıralanan kurum, kuruluş ve işletmelerin işgücü hizmeti vermeleri durumunda, işgücü hizmet tutarları üzerinden hesaplanan katma değer vergisi tevkifat dışında tutulmuştur.

  1. Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve bunların teşkil ettikleri birlikler,
  2. Döner sermayeli kuruluşlar,
  3. Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları,
  4. Üniversiteler (vakıf üniversiteleri hariç)
  5. Kanunla Kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları,
  6. Bankalar ve katılım bankaları,
  7. Kamu iktisadi teşebbüsleri,
  8. Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar,
  9. Organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar,
  10. Yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan kurum, kuruluş ve işletmeler.

 

İşgücü hizmet alımları sonucu 9/10 oranında KDV tevkifatı yapan mükelleflerin bu işlemlerle ilgili olarak KDV iadesi talep etmeleri halinde, bu hususun verilecek olan KDV beyannamesinde belirtilmesi gerekmektedir. İade işlemleri banka teminat mektubu veya vergi inceleme raporu karşılığında, ilgili tebliğle istenen belgelerin eklenmesi suretiyle yapılmaktadır.

 

 

SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMASINDA ZOR DURUM HALİ

 

 

6183 sayılı Kanun’un 48. maddesine göre yapılacak tecil ve taksitlendirme işlemlerinde, borç aslı, gecikme zammı ve gecikme cezası toplamı her bir borç türü için 2.000.000 TL’ye kadar olan borçların tecil ve taksitlendirilmesinde Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri yetkili kılınmıştır. Amme borcunun vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haciz olunmuş malların paraya çevrilmesinin borçluyu çok zor duruma düşürmesi söz konusu olduğunda tecil ve taksitlendirme işlemi yapılabilmektedir. Bunun için işletmelerin mali analizlerinde genel yaklaşım olarak, likidite oranının “1” ve altına düşmesi halinde, işletmenin çok zor durumda olduğu kabul edilmektedir.  Bu bakımdan yapılacak tecil ve taksitlendirme işlemlerinde borçlunun “çok zor durum” halinin tespitinde;  “Kasa+Banka+Kısa  Vadeli Alacaklar / Kısa  Vadeli Borçlar” formülü sonucu bulunacak oranın “1” ve altında olması halinde, bu durum  borçlu açısından “çok zor durum” hali olarak kabul edilmektedir..

Buna göre;

1- Tecile konu borç toplamı, borç türü bazında 100.000 TL ve altında olan borçlular ile borç miktarı üzerinde durulmaksızın kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler (şirketleri hariç) için,  “çok zor durum” halinin tespitinin “Mali Durum Bildirim Formu” ile beyan edecekleri bilgilere göre yapılması,

2- Tecil ve taksitlendirme başvurusunda bulunan borçluların herhangi bir borç türü bazında tecile konu borçları toplamının 100.000 TL’nin üzerinde olması durumunda “çok zor durum” halinin tespitinde;

  1. a) Halka açık olan şirketlerin Sermaye Piyasası Kurulu’na verdikleri en son bilanço esas alınarak likidite oranının Kurumca hesaplanması,
  2. b) (a) bendi dışında kalan borçlular yönünden ise 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre  ruhsat almış  ve faaliyet belgesine sahip Serbest Muhasebeci Mali Müşavir veya Yeminli Mali Müşavirler tarafından yukarıdaki formüle göre  hesaplanacak likidite oranına göre işlem yapılması, gerekmektedir.

Başvuruların iş yerlerinin işlem gördüğü Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü/Sosyal Güvenlik Merkezi’ne yapılması zorunludur. Borçluların “çok zor durum” halinin belirlenmesine ilişkin oranlarının hesaplanması, Sosyal Güvenlik Kurumuna ibraz edilen mali durum bildirim formlarında yer alan bilgilere veya meslek mensuplarınca düzenlenen raporlara göre yapılacak olmakla birlikte, ihbar, şikayet  veya bariz bir şüphe olması durumda; sigorta müfettişi veya sosyal güvenlik kontrol memurları vasıtasıyla, formda yer alan bilgilerin doğru olup olmadığı yönünde gerekli inceleme yaptırılmaktadır.

Tecil ve taksitlendirme, tecil ve taksitlendirme talebinde bulunan borçluların, talep ettiği taksit sayısına göre hesaplanan ilk taksit tutarının tamamını ödedikleri tarihten itibaren başlanılmaktadır. Bu durumda, borçluların  tecil ve taksitlendirme talebinde  bulunması üzerine  öncelikle tecil ve taksitlendirmeye konu olan borç hesaplanarak ilk taksitin hemen ödenmesi istenmekte ve borçlularca tecil ve taksitlendirmeye ilişkin karar alınıncaya kadar geçen süredeki taksit tutarlarını kendiliğinden ödemeye devam etmeleri, borçlunun borç ödemede iyi niyetli olduğunun delili olarak kabul edilmektedir. Tecil ve taksitlendirme, azami 24 aya kadar, borçların eşit taksitler halinde ödenmesini sağlayacak şekilde idare tarafından ödeme planına bağlanmaktadır. Ancak borç tutarına bakılarak, borçlunun zor durumuna ve borcun 24 aydan daha az bir sürede ödenebileceğine tecile yetkili makamlarca kanaat getirilmesi halinde 24 aydan daha az süreli taksitlendirme işlemi yapılabilmektedir.     

Kuruma olan borçlara karşılık, öncelikle  üzerinde üçüncü kişilerin haciz, ipotek, rehin gibi kısıtlayıcı diğer takyidatları  bulunmayan ve satış kabiliyeti olan  mallar teminat olarak alınmaktadır.

Kanun’un 1.maddesinin birinci fıkrası uyarınca;

  1. a) Sigorta primi,
  2. b) Sosyal güvenlik destek primi,
  3. c) İşsizlik sigortası primi,
  4. d) İdari para cezası,
  5. e) Özel bina inşaatı ve ihale konusu işlerde fark işçilik tutarı üzerinden hesaplanan borçlar,
  6. f) Sosyal yardım zammı borçları,
  7. g) 506 sayılı Kanun’un 86.maddesi hükümlerine göre topluluk sigortasına tabi avukatlar ve noterlerin malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarına ait prim borçları,
  8. h) 506 sayılı Kanun’un 85.maddesi hükümlerine göre prim ödeyen isteğe bağlı sigortalıların, sigortalılıklarının devam ettiği süre içindeki prim borçları,

 

Yeniden yapılandırma kapsamına girmektedir.

 

Buna karşılık, resmi ve özel sektör işverenlerinin, tasarrufa teşvik kesintisi ve katkı payları, konut edindirme yardımı, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi, damga vergisi, kira borçları ve bunların ferileri ve icra masrafları gibi borçları ile tarım sigortası prim borçları yeniden yapılandırma kapsamı dışında tutulmuştur.

 

 

KAYITLI ELEKTRONİK POSTA HESABI

 

Günümüzde özellikle internetin yaygınlaşması ile birlikte her türlü verinin kolaylıkla iletilebilmesi ve düşük maliyetli olması nedeniyle elektronik posta (e-posta) ülkemizde ve tüm dünyada en fazla kullanılan iletişim araçlarından biri haline gelmiştir. Halen kullanılan standart elektronik posta (SEP) yolu ile iletişim, hukuken kabul edilmeyen ve teknik olarak fazla güvenli kabul edilmeyen, gönderici ve alıcı kimliklerinin ve zamanının sağlıklı olarak tespit edilemediği bir iletişim şeklidir. Kayıtlı elektronik posta (KEP) (Registered E-Mail: REM, Certified E-Mail: CEM), kısaca yasal olarak geçerli ve teknik olarak güvenli elektronik posta olarak tanımlanmaktadır.  KEP sistemi, yasal geçerli güvenli elektronik imza ve zaman damgası kullanılarak, “kayıtlı e-posta hizmet sağlayıcı (KEPHS)” sayesinde, bir elektronik postanın iletildiğini garanti altına almakta, gönderen ve alan tarafların kimliklerini, gönderilen iletinin ve eklerinin başkalarınca değiştirilmediğini, gönderim zamanını tespit edebilmeyi ve bunlarla ilgili yasal geçerli kesin delil üretebilmeyi sağlamaktadır. Bu sistem sayesinde resmi, özel ve ticari tüm uygulamalarda şirketler ile gerçek kişiler arasında ve kurum içi her türlü yazışma, belge paylaşımı, sözleşme, tebligat, ihtar/ihbar, e-fatura, telefon görüşme dökümleri, banka talimatları, hesap ekstreleri, kredi kartı ekstre gönderimleri, siparişler, ihale teklifleri, e-ticaret işlemleri gibi beyanname, bildirge, başvuru, ihtar, ihbar, bildirim vb. her türlü belge veya yazı kurum, kuruluş ve şahıslar arasında elektronik olarak gönderilip alınabilmektedir.

2000’li yılların başından itibaren KEP sistemi AB ülkeleri İtalya, Fransa, Almanya, Belçika, İspanya, İsveç ve ABD gibi ülkeler tarafından gerekli yasal düzenlemeler yapılarak bu hususta uygulamaya geçilmiştir. KEP sisteminin, ülkemizde e-ticaret ve e-devlet uygulamalarının yaygınlaşmasını önemli oranda hızlandırarak önemli ölçüde tasarruf sağlayacağı ve e-dönüşümden beklenen faydaları elde etmede önemli bir araç olacağı tahmin edilmektedir. Anılan sistem sayesinde özellikle kağıt, arşiv, postalama ve işlem maliyetlerinin düşürülmesi ve zaman kayıplarının azaltılmasıyla bürokrasinin daha etkin işlemesine, resmi ve ticari işlemlerin hızlı yapılmasına, ticari faaliyetlerin verimli yürütülmesine ve çevrenin korunmasına yüksek oranda katkı sağlanması beklenmektedir.

Bu konuda ülkemizde de gerekli mevzuat düzenlemelerine gidilmiş ve 09 Ocak 2011 tarih ve 27820 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile, Tebligat Kanunu’na eklenen “Elektronik Tebligat” başlıklı 7/a maddesine göre, Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabileceği gibi, anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere de elektronik yolla tebligat yapılabilme imkanı getirilmiştir. Keza 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre 19 Ocak 2013 tarihinden itibaren Anonim, Limited ve Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Gerçek kişiler ve diğer tüzel kişiler ise elektronik tebligattan isteğe bağlı olarak yararlanabileceklerdir. Ayrıca “kendilerine zorunlu olarak elektronik yolla tebligat yapılması gereken muhataplara, elektronik tebligatın zorunlu bir sebeple yapılmaması halinde, kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Bu tebligatta ayrıca, müteakip tebligatların elektronik ortamda yapılacağı” ifade edilmiştir.

Sonuç olarak, Kayıtlı Elektronik Posta Sistemi;

  1. a) Bir e-postanın elektronik imza ve zaman damgası kullanılarak, ekleriyle birlikte gönderildiğini ve içeriğinin değişmediğini ispat etmektedir.
  2. b) Resmi yazışmalar elektronik ortama taşınmaktadır.
  3. c) Gönderim/alım zamanı inkar edilememektedir.
  4. d) Elektronik belgeler güvenli bir ortamda iletilir ve saklanmaktadır.
  5. e) E-tebligat, e-fatura, e-bildirge, e-sözleşme gibi uygulamalarda kullanılmaktadır.

 

 

 

YENİ T.T.K.’NA GÖRE TİCARİ BELGELERDE BULUNMASI ZORUNLU HUSUSLAR

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 230. maddesine göre faturada en az aşağıdaki bilgilerin bulunması zorunlu kılınmıştır. Bunlar;

  1. a) Faturanın düzenlenme tarihi seri ve sıra numarası,
  2. b) Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası,
  3. c) Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası,
  4. d) Malın veya işin nev’i, miktarı, fiyatı ve tutarı,
  5. e) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası,

Vergi Usul Kanunu’ndaki bu tanımlamaya karşılık 3100 sayılı “Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihaz Kullanmaları Hakkındaki Kanun”un 2.maddesi hükmüne göre yazar kasa fişleri de fatura yerine geçmektedir.

Hal böyle iken 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile ticari işlemlere konu evrakların usul ve esasları ile şekil şartları yeniden belirlenmiştir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 39/2.maddesine göre; “…Tacirin işletmesiyle ilgili olarak düzenlediği ticari mektuplarda ve ticari defterlere yapılan kayıtların dayandığı belgelerde tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi ile tacir internet sitesi oluşturma yükümlülüğüne tabi ise tescil edilen internet sitesinin adresi de gösterilir” düzenlemesi yer almaktadır. Keza mezkur kanunun yürürlük maddesinin 5. fıkrasında “39. maddenin ikinci fıkrasının ikinci, üçüncü ve dördüncü cümleleri 01.01.2014 tarihinde yürürlüğe girer” şeklinde hüküm yer almaktadır.

Mezkur yasada tacir, “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişi” olarak tanımlanmış ve Ticari İşletme olarak “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan işletme” olarak ifade edilmiştir. Esnaf işletmesi ile ticari işletme arasındaki sınırı belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna bırakılmış olup, 18/06/2007 tarihli ve 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereği;

Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin,
a) 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı parasal limitlerin yarısını,

  1. b) 2 numaralı bendinde yazılı parasal limitlerin tamamını,
    aşmayanlar esnaf ve sanatkar sayılmaktadır.

Bu hükümlere göre işletme defteri tutanlar hariç olmak üzere, esnaf işletmesi sayılmayanlar Türk Ticaret Kanunu hükme gereğince tacir olarak nitelendirilmektedir.

Yapılan kanuni düzenleme neticesine göre 01 Ocak 2014 tarihinden itibaren ticari mektuplarda ve ticari defterlere yapılan kayıtların dayandığı fatura, gider pusulası, irsaliye, bilet, dekont, tahsilât ve tediye makbuzları, v.b. belgelerde;

  1. a) Ticaret Unvanı
  2. b) Sermayesi
  3. c) Şirketin/İşletmenin Merkezi varsa Şube adresleri
  4. d) Vergi Dairesi vergi Numarası
  5. e) Ticaret Sicili Adresi ve Numarası (ticaret sicil müdürlüklerince kendilerine MERSİS numarası verilen tacirler, ticaret sicili numarası yerine bu numarayı, verilmeyenler ise ticaret sicili numaralarını)
  6. f) Bağlı Olduğu Oda Kayıt/Üye No
  7. g) Varsa İnternet Sitesi Adresi (Bağımsız Denetime tabi tutulan şirketlerde)
  8. h) İletişim bilgileri Telefon ve Faks bilgileri
  9. g) e-posta adresi

bilgilerinin yer alması zorunlu kılınmıştır.

Bağımsız denetime tabi olan şirketlerde bunlara ek olarak yönetim ve temsil bilgilerinin de yer alması gerekmektedir. Ayrıca 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesi hükmü dikkate alınarak, “Bu faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” cümlesi faturanın şekil şartlarına dahil edilmelidir.

01 Ocak 2014 tarihinden önce bastırılmakla birlikte yukarıda belirtilen ticari belgelerden henüz kullanılmayıp 2014 ve müteakip yıllarda kullanılacak olanların üzerine bu bilgilerin etiket yapıştırmak veya kaşe kullanmak suretiyle kullanılması mümkün olabilecektir. Yazarkasa fişleri fatura hükmünde sayıldığından, 01 Ocak 2014 tarihinden itibaren Ödeme Kaydedici Cihazlarda da yeni Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre bu bilgilerin yer alması sağlanmalıdır.

Aynı şekilde e-fatura, kâğıt fatura ile aynı hukuki niteliklere haiz olduğundan, 01.01.2014 tarihinden itibaren e-fatura kullanacak firmaların kullanacağı e-faturalarda da söz konusu bilgilerin yer alması zorunludur.

En önemlisi ise 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 51/2’nci maddesi gereğince, bu bilgilerin yer almadığı belgeleri düzenleyenlere idari para cezası uygulanacak olmasıdır. Bu tutar 2014 yılı için 2.240 TL olarak belirlenmiş olup, her yıl yeniden değerleme oranında artırılacaktır.

Ticari belgeleri kullanmak durumundaki mükelleflerin mağduriyet yaşamamaları bakımından gerekli önlemleri almaları menfaatlerine olacaktır.

 

 

 

KAYYIM VE YEDİEMİNLER

Belirli bir işi görmek veya mal varlığını yönetmek için tayin olunan kimseye “Kayyım” denilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 403. maddesinde zikredilen durumlara göre Kayyım, kanunda yazılı hallerde, ilgililerin müracaatı üzerine veya doğrudan doğruya sulh mahkemeleri tarafından tayin edilmektedir. Sulh mahkemesi tarafından doğrudan tayin olunan kayyıma kanuni, ilgililerin talebi ile tayin olunan kayyıma ihtiyari kayyım denilmektedir. Birden fazla kişi arasında hukuki durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakıldığı kimse veya haczedilen her türlü malın depolandığı depo veya antrepo gibi yere de “Yediemin” ismi verilmektedir.

Vergi Usul Kanunu’nun 164. maddesinde, “Ölüm, işi bırakma hükmündedir. Ölüm, mükellefin mirası reddetmemiş mirasçıları tarafından vergi dairesine bildirilir. Mirasçılarından herhangi birinin ölümü bildirmesi, diğer mirasçıları bu ödevden kurtarır” denilmektedir. Sözü edilen yasanın bir gereği olarak mükellefin vefatı işi bırakma olarak kabul edilmiş ve dolayısıyla mirası reddetmemiş olan kanuni mirasçılarının mükellefiyetle ilgili bilgileri tamamlamaları ve bu yönde hareket etmeleri vurgulanmıştır. Ancak yasal olarak mirasçıların tespit edilmesinin imkansız olması halinde, murise ait vergisel ödevlerin yerine getirilmesi için yetkili sulh mahkemeleri tarafından belirlenen yönetim kayyımı tayin edilmektedir.

Yediemin ile ilgili uygulama ise Borçlar Kanunu’nda tafsilatlı olarak izah edilmiştir. Mezkur yasanın 464. maddesi hükmüne göre, yedieminlere kendilerine teslim edilen malların korunması ile ilgili bütün masrafların hak sahipleri tarafından karşılanacağı ve kendilerine teslim edilen mallarda bir zarar meydana gelmesi durumunda bu zararı temin mecburiyetinde oldukları açıkça belirtilmiştir. Anılan yasanın 465. maddesinde yedieminlerin hak sahiplerinden izin almadıkça kendilerine bırakılan malları kullanmaları yasaklanmıştır. Borçlar Kanunu’na göre yedieminlik uygulamasında üç ana unsur bulunmaktadır. Bunlar;

  1. Yediemin, kendisine koruması için mal teslim edilen kişidir.
  2. Mal teslim eden kişi veya kişiler, üzerinde hak iddia edilen mal veya mallardan kimin istifade edeceği veya hak sahibinin tespit edileceği zamana kadar sahipliği şüpheli olan malı teslim eden kişi veya kişilerdir.
  3. Yediemine bırakılan ve bu tarih itibariyle hak sahibi konusunda karar verilmemiş olan mal.

Esas itibariyle yediemin, bir mal üzerinde hak iddia eden birden fazla kişinin hak sahibinin tespiti amacıyla dava açılan malı teslim alarak mevcut hali ile koruma ve hak sahiplerinin mağduriyetlerine neden olmamakla görevlendirilmektedir.

Kayyımlara, yaptıkları hizmetlerden ötürü 193 sayıl Gelir Vergisi Kanunu’nun 61,94,103 ve 104. madde hükümlerine istinaden gelir vergisi tevkifatı yapılması, tevkif edilen vergilerin ertesi ayın 23. günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirilmesi ve 26. günü akşamına kadar da ödenmesi zorunludur. Yedieminlere ödenen ücretler ücret olarak vergilendirilmelidir. Yedieminlere ücret ödeme durumundaki adli mercilerin Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca vergi tevkifatı yapmaları gerekmektedir. Ancak anılan yasanın 100.maddesinin “Genel bütçeye dahil idare ve müesseseler yaptıkları vergi tevkifatı için beyanname vermezler” hükmüne göre bu ücretler üzerinden vergi gelirleri hesabında göstermek suretiyle gelir kaydetmeleri yeterli görülmüştür.

 

 

 

SANAYİ SİCİL KAYDI

 

05 Temmuz 2005 Tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2005/17 sayılı Sanayi Sicil Tebliği hükümlerine göre; 6948 sayılı Sanayi Sicil Kanunu’nun 1. maddesine göre tanımı yapılan  ve imalat sanayi, madencilik, taş ocakçılığı, su ve gaz istihsali sektörlerinde faaliyet gösteren, sanayi ürünü imal eden yerler kapsamında değerlendirilen ve en az bir işçi çalıştıran sanayi işletmelerinin; Ankara,İstanbul, İzmir, Bursa,Kayseri,Yalova, Kocaeli, Erzurum, Eskişehir, Konya, Samsun, Mersin, Erzincan, Antalya, Gaziantep, Diyarbakır ve Adana illerinde 01/09/2005 tarihinden itibaren, kalan diğer İllerde 01/10/2005 tarihinden itibaren, sanayi siciline kayıt yaptırmaları zorunludur.Bundan önceki uygulamada sanayi işletmesinde asgari beş ve üzeri işçi çalıştıran işletmelerin bu belgeyi almaları zorunlu idi.

Anılan tebliğ ile sanayi kesiminde en az bir işçi çalıştıran işletmelerin bağlı bulundukları ilin Bilim Sanayi ve Teknoloji  Müdürlüklerine başvurarak sanayi sicil kaydı yaptırmaları ve söz konusu belgeyi almaları ve iki yılda bir vize ettirmeleri gerekmektedir.Vize işlemi sırasında eğer varsa, yeni ürün ilavesi,ürün değişikliği unvan ve adres değişiklikleri belirtilmektedir.

Sanayi sicil belgesini almak için aşağıdaki belgelerle Bilim Sanayi ve Teknoloji  İl Müdürlüklerine başvurulur.Bu belgeler;

  1. Sanayi sicil Beyannamesi,
  2. Yıllık İşletme Cetveli,
  3. Kapasite Raporu,
  4. Ticaret Sicil Gazetesi,
  5. Kira Sözleşmesi (Makine Parkı İçin)
  6. TSE belgesi (TSE belgesi alması zorunlu ürünler için)

Bunun yanı sıra tebliğ kapsamındaki sanayi işletmelerinin her yıl, bir önceki takvim yılına ait bilgileri içeren yıllık işletme cetvelini Nisan ayı sonuna kadar Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na ait https://sanayisicil.sanayi.gov.tr/App_Pages/KullaniciIslemleri/Login.aspx sayfası üzerinden beyan etmeleri zorunludur. Anılan beyanı kanuni süresinde yapmayan işletmelere her yıl yeniden belirlenen tutarlarda idari para cezası tatbik edilmektedir.Yeni kurulan sanayi işletmelerinin azami iki ay içerisinde kayıt yaptırmaları gerekmektedir. 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre üretim işletmesi olarak kabul edilebilmek için sanayi siciline kayıt yaptırıp sanayi sicil belgesine haiz olmak şarttır.

Durum böyle olmakla birlikte sanayi sicil belgesinin, sanayi işletmelerine sağladığı önemli faydalar söz konusudur.Bu faydalar ;

  1. İhraç kaydıyla mal teslimlerinde KDV Tecil-Terkin işleminden faydalanmaları (KDV ödememeleri),
  2. Elektrik faturalarını %20 civarında ucuz kullanabilmeleri,
  3. Finansman, giderlerinin tamamını kurumlar vergisi matrahından düşebilmeleri,
  4. Kamu İhale Kanununda yer alan yerli isteklilerin belirlenmesinde avantajlı olmaları,
  5. Dolaylı olarak iş imkanı sağlamalarıdır.

Maliyetler içerisinde önemli bir yere sahip olan enerji ve finansman giderlerinin varlığı inkar edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla bu gider kalemlerinin elden geldiğinde düşürülmesi ve maliyetlerin aşağı çekilmesi sonucu imal olunacak mamullerin ucuza satılması imkanı doğmaktadır. Sanayi sicil belgesine sahip olan işletmelere sağlanılan % 20 oranında ucuz enerji kazanımı bu işletmeler için çok büyük bir fayda olsa gerek.

Yukarıda ifade edildiği üzere; yeni kurulan sanayi işletmelerinin azami iki ay içerisinde kayıt yaptırmaları zorunlu olmasına rağmen, 02  Ağustos 2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un ikinci maddesi ile 6948 sayılı Sanayi Sicil Kanunu’na geçici madde eklenmiş olup, söz konusu geçici madde ile “Faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın sanayi siciline kayıt olmayanlardan 31/12/2014 tarihine kadar kayıt işlemini tamamlayanlar hakkında bu kanunun 9. maddesi gereği sanayi siciline tescil ettirmeyenler için öngörülen idari para cezası uygulanmaz” hükmü getirilmiştir.

Bugüne kadar sanayi siciline kayıt yaptırmayan işletmelerin idari para cezasına muhatap olmamaları ve yukarıda sözü edilen imkanlardan yararlanmaları bakımından 31/12/2014 tarihine kadar sanayi siciline kayıt yaptırmaları menfaatlerine olacaktır.

 

E-İMZA

 

“Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008 yılı faaliyet raporuna göre, elektronik imzayla 2008 yılında 54 bin 214 işlem yapıldı. Atılmayan imza ve paraf sayısı 2 milyon 607 bini aştı. 1 milyon 937 bin 110 adet A4 kağıdı tasarruf edildi. Rapordaki verilere göre, tasarruf edilen A4 kağıdı yaklaşık 9,4 ton. Bu miktarda kullanılmış kağıt çöpe atılmayıp geri kazanıldığı ve kağıt üretiminde tekrar kullanıldığında yaklaşık bin 600 yetişmiş çam ağacının kesilmesi, 3 bin 382 ton sera gazı karbondioksitin atmosfere atılması, 385 bin 194 kwh elektrik enerjisinin israf edilmesi önleniyor. Raporda, e-imza uygulamasına geçilmesiyle 5 milyon 154 bin lira noter ücretinin tasarruf edildiği, ödenmeyen tahmini iş takibi ücretinin ise yaklaşık 60 milyon lira olduğu” ifade edilmiştir. 2008 faaliyet raporundaki veriler bunlar olduğuna göre, geçen sürede ne kadar kazanım elde edildiği daha iyi anlaşılacabilecektir.

Kağıt tabanlı işlemlerin ve bunu takip eden süreçlerin iyileştirilmesi veya ortadan kaldırılması amacı güden elektronik imza (e-imza); “Başka bir elektronik veriye eklenen veya elektronik veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veri” olarak tanımlanmıştır. 23 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandıktan  6 ay sonra yürürlüğe giren 5070 Sayılı “Elektronik İmza Kanunu”nda izah edilen “elektronik imza”, mahiyeti itibariyle “sayısal imza” anlamına gelmekte olup, elle atılan imzaların, tarayıcıdan geçirilmiş hali olan sayısallaştırılmış imzaları, kişilerin göz retinası, parmak izi ya da ses gibi biyolojik özelliklerinin kaydedilerek kullanıldığı biyometrik önlemleri içeren elektronik imzaları veya bilginin bütünlüğünü ve tarafların kimliklerinin doğruluğunu sağlayan sayısal imzaları içermektedir. 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nda; güvenli elektronik imza, elle atılan imzaya eşdeğer kabul edilerek elektronik imza ile oluşturulmuş verilerin aslında senet hükmünde olacağı belirtilmiştir. Kanunların merasimi ya da üçüncü tarafların şahitliğini gerek gördüğü emlak alım-satımı, veraset ve intikal, evlenme vb. işlemler dışındaki tüm işlemlerde elektronik imza kullanılabilmektedir.

Mersis ve e-devlet uygulamaları başta olmak üzere, tüm kamu ve bankacılık işlemleri ile, finans, sigortacılık, belediye ve ticaret sektörleri ile elektronik posta, elektronik sözleşme ve en önemlisi kısa vadede hızlı bir şekilde uygulama alanı bulması kuvvetle muhtemel olan e-fatura ve e-defter uygulamasında büyük öneme sahip olan e-imzanın önemi gittikçe artmakta ve zorunlu bir hal almaktadır. Zamanla tüm işlemler e-imza ile yapılır hale gelecektir. Günümüzde elektronik imza, imza oluşturma araçları olarak ifade edilen; elektronik imza oluşturmak üzere kullanılan yazılım ve akıllı kart veya token olarak adlandırılan donanımlar vasıtasıyla oluşturulmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere; elektronik imza (e-imza) ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmünde sayılmakta ve bu veriler aksi ispat edilinceye kadar kesin delil olarak kabul edilmektedir.

Elektronik imza marifetiyle kırtasiye, ulaşım, noter vb. olağan işletme maliyetleri büyük ölçüde azalmakta ve sonuçta işletmenin karlılığı artmaktadır. Zamandan tasarruf en büyük kazanım olarak dikkate alınabilmektedir. Finans sektöründe elektronik ortamın verdiği güven sonucu daha hızlı ve pozitif gelişmeler, e-imza sayesinde gerçekleşebilecektir. Bunun doğal sonucu olarak e-ticaret hacimleri artacaktır. E-imzanın sayısız faydalarından bazıları ise; alım-satıma taraf olan aracıların ortadan kaldırılması, daha kaliteli hizmet sunumu, yeni pazarlara rahat bir şekilde ve güven içinde açılabilme, nihayetinde müşteriye daha ucuz ve daha hızlı servis imkanı sağlanmasıdır.

Bireysel ve/veya kurumsal e-imza talepleri, Elektronik Sertifika Hizmet Sağlayıcı (ESHS) olarak faaliyet gösteren firmalar tarafından yerine getirilmekte olup bu alanda faaliyet göstermek isteyen firmalara gerekli şartları taşıdığının anlaşılması halinde “Telekomünikasyon Kurumu” tarafından izin verilmektedir.

İlimizde, Van SMMM Odası bünyesinde, Elektronik Sertifika Hizmet Sağlayıcı (ESHS) olarak faaliyet gösteren bir firma tarafından, başta odaya kayıtlı meslek mensupları olmak üzere bu alanda talebi olan tüm şahıs ve firmalara, yerinde e-imza hizmeti sunulmaktadır.

ŞİRKETLERDE TASFİYE İŞLEMLERİ

 

Türk Ticaret Kanunu’na göre “tüzel kişiliği haiz şirketlerin fesih ve infisahı üzerine, şirket mevcutlarının, alacaklarının ve borçlarının tayin ve tespiti ile alacaklarının tahsil, mevcutlarının nakde tahvil edilerek kanun ve ana sözleşme hükmüne göre dağıtılmasını temin eden muameleler” tasfiye olarak tanımlanmaktadır. Zaten genel anlamı ile tasfiye, bir işletmenin veya şirketin hukuki olarak varlığını yitirmesi anlamına gelmektedir.Tabiidir ki hukuki olarak varlık nedenini yitiren işletme veya şirketlerin ekonomik faaliyetleri de sona ermektedir.

Ancak unutulmamalıdır ki tasfiye hem iradi ve hem de gayri iradi olarak yapılmaktadır. Şirketler kendi alacakları kararlar dairesinde tasfiye işlemine karar verebilecekleri gibi, kanuni zorunluluklardan da tasfiye işlemine tabi tutulabilmektedirler. Aynı zamanda vergi mükellefi olan şirketlerin varlık halleri tasfiye ile son bulmaktadır. Ülkemiz şirket genel yapısına baktığımızda öncelikle ve özellikle şirketlerin halka kapalı ve aile tipi şirket olarak kurulduklarını ve faaliyetlerini bu şekilde sürdürdüklerini gözlemleriz. Dolayısı ile bu tip şirketler genel olarak tasfiye sürecine girmez veya girmeyi hiç düşünmezler.Halka açık olarak kurulan anonim şirketler bakımından yasal prosedürler daha farklı durum arz etmektedir.

Tasfiye hali doğan şirketler için tasfiye başlangıcı ile ayrı bir tasfiye dönemi başlamaktadır.Tasfiye halindeki şirketler için Genel Kurulda şirket sermayesinin ¾’ünü ve mevcut oyların 2/3’ünü oluşturan sermaye sahiplerince  tasfiye kararı alınıp bağlı bulunulan yer Ticaret Siciline tescil ve ilan işlemi yapıldıktan sonra, tasfiye işlemlerinin yürütümünü temin için yeni bir organ olan tasfiye memur veya memurları atanmaktadır.Aynı şekilde bu firmaların unvanlarının başına “Tasfiye Halinde” ibaresi eklenerek faaliyette bulunulması yasal zorunluluktur. Artık şirketler normal faaliyetlerine bu andan itibaren bir nokta koyup, sadece tasfiye amacını yerine getirmeye çalışırlar. Şirket organları tasfiye işlemi bitinceye kadar yetkileri sınırlı bir halde varlıklarını sürdürmektedirler.

Bu safhadan itibaren tasfiye işlemlerinin bir sonucu olarak aktiflerin paraya dönüştürülmesi, şirketin borç ve taahhütlerinin yerine getirilmesi,  tasfiye gelirlerinin bankaya yatırılması, pay bedelleri ve diğer alacaklarının tahsili gibi konulara öncelik verilir.

Vergi uygulamalarında tasfiye dönemi , ayrı bir vergilendirme dönemi olarak dikkate alınmaktadır. Tasfiye sürecine giren anonim şirketlerin tasfiye girilen tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde bağlı bulundukları yer vergi dairelerine bilgi vermeleri zorunludur. Tasfiye dönemi kurumun tasfiye haline girdiği tarihten başlar, bu tarihten aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı bağımsız tasfiye dönemi sayılmaktadır.Hesap dönemi başı ile tasfiyenin başladığı tarih arasındaki dönem, kıst vergilendirme dönemi kabul edilerek bu döneme ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi tanzim edilerek tasfiyeye giriş tarihini takip eden dördüncü ayın sonuna kadar bağılı bulunulan yer vergi dairesine verilmelidir. Aynı şekilde bu döneme ait verginin de aynı süre içerisinde ödenmesi gerekmektedir. Bu işlemlerin yürütümü tasfiye memur veya tasfiye memurlarınca yapılacaktır.Tasfiye sonuçlandığında da 15 gün içerisinde vergi dairesine tasfiye beyannameleri verilmelidir. Tasfiye süresi boyunca tasfiyeye başlanılan ilk kıst dönem hariç diğer dönemlerde geçici vergi beyannamesi verilmemektedir. Birden fazla tasfiye döneminde, tasfiye karı her dönem vergilendirilmekle birlikte tasfiye bir bütün olarak kabul edilip değerlendirilmektedir. Son tasfiye beyannamesi de dahil olmak üzere tüm dönemlere ait kar veya zararlar toplanarak  nihai tasfiye kar veya zararı tespit edilir. Bu tasfiye karına göre hesaplanacak vergiden önceki dönemlerde ödenmiş vergilerden fazla ise aradaki vergi farkı alınmaktadır. Aksi haldi ise talep edilmesi halinde artan vergi iade edilmektedir. Tasfiyenin sonuçlanması ile birlikte daha önce tahakkuk olunmuş ve fakat vadesi gelmeyen vergilerin de onbeş gün içerisinde ödenmesi gerekmektedir.

Uygulamada tasfiyenin bitim tarihi çok önem arz etmektedir. Vergi idaresi bakımından şirketin ticaret unvanının ticaret sicilinden terkin edildiği tarih tasfiyenin bitim tarihi olarak dikkate alındığı halde vergi yargısı bakımından bu tarih kesin bilançonun genel kurul tarafından onaylandığı tarih olarak kabul edilmektedir. Tasfiyeye süresine girip tasfiye olunan bir şirket, tasfiyenin sona erdiğini tescil ve ilan ettirmeden mükellefiyeti devam etmektedir.

 

 

 

MALİ TATİL

 

Bazı vergi ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ile ilgili süreleri uzatarak bazı hakların kullanılması ile ilgili süreleri belirli bir süre durduran uygulama, “Mali Tatil” olarak tanımlanmaktadır. Mali Tatil ile ilgili uygulama 28.03.2007 tarihinde 5604 sayılı “Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun”un yayımlanması ile uygulama alanı bulmuştur. 3568 Sayılı yasaya göre yetki almış meslek mensuplarının uzun yıllar dillendirdiği bu uygulama, her yıl temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dahil) malî tatil olarak uygulanmaktadır. Haziran ayının son gününün tatil günü olması halinde, malî tatil, temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlamaktadır. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz yıl 30 Haziran 2013 gününün pazar gününe rastlaması nedeniyle mali tatil, 02-20 Temmuz 2013 günleri arasında uygulanacaktır. Fakat 20 Temmuz 2013 günü, Cumartesi gününe rastladığından mali tatil 22 Temmuz Pazartesi akşamı sona erecektir. 5604 sayılı Kanun’a göre, son günü mali tatile rastlayan süreler, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır. Mezkur yasaya göre “Gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçlarla ilgili olarak malî tatil uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesintilerine ilişkin olarak verilmesi gereken bildirimlerin verilme ve ödeme süreleri de mali tatil nedeniyle uzamamaktadır.

İkmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyata ilişkin olup vadesi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır. Keza İkmalen, re’sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin uzlaşma talep etme veya cezada indirim talebinde bulunma süresi, vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün olup başvuru süresinin son gününün mali tatile rastlaması halinde söz konusu süre, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmasına rağmen dileyen mükelleflerin, adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezalara karşı mali tatil süresi içinde de uzlaşma veya cezada indirim talebinde bulunabilmesi imkanı tanınmıştır.

Kamu idare ve müesseseleri ile gerçek ve tüzel kişilerden vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Maliye Bakanlığınca veya vergi dairesince devamlı bilgi verme çerçevesinde istenecek bilgilerin verilmesine ilişkin sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde anılan süre de, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 219. maddesinde sözü edilen muamelelerin defterlere kayıt zamanı süreleri de aynı şekilde, mali tatil süresince işlememektedir.

5604 Sayılı yasaya göre dava açma süreleri bakımından da kolaylıklar getirilmiş olup, dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde süre, mali tatil süresince işlememektedir. Mali tatil nedeniyle uzayan dava açma süresinin son gününün 2577 sayılı yasa uyarınca çalışmaya ara verme süresine rastlaması durumunda ise dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzamaktadır. Mezkur yasanın 1/5. fıkrasında, “Tatil süresince, vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme talepleri mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmez. Ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre, malî tatilin son gününden itibaren işlemeye başlar.” hükmü yer almaktadır.

Mali tatilin sona erdiği günü izleyen yedi gün içinde biten bu madde kapsamındaki kanuni ve idari süreler, malî tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedinci günün mesai saati bitiminde sona ermiş sayılmaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilmesi gereken tüm bildirimlerin yasal olarak verilmesi gereken sürenin son gününün mali tatile rastlaması halinde bildirimlerin verilme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılmaktadır. İş kazası ve meslek hastalıklarının bildirilmesi ise Mali Tatil kapsamında kabul edilmemektedir. İş kazası ve meslek hastalıkları bildiriminin, iş kazaları ve meslek hastalıklarının bildirilmesine esas Vizite Kağıdı, Sigortalı Hesap Fişi ve Çalışamazlık Belgesi tanzimine ait yükümlülüklerin, eskiden olduğu gibi üç iş günü içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmesi zorunludur.

E-FATURA VE E-DEFTER UYGULAMASI

Vergi Usul Kanunu’nun  (VUK) 5766 sayılı Kanun’un 17.maddesiyle değişen mükerrer 242.maddesinin 2 numaralı fıkrası ile Maliye Bakanlığı; elektronik defter, kayıt ve belgelerin oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafazası ve ibrazı ile defter ve belgelerin elektronik ortamda tutulması ve düzenlenmesi uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye, elektronik ortamda tutulmasına ve düzenlenmesine izin verilen defter ve belgelerde yer alması gereken bilgileri internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında Maliye Bakanlığı’na veya Maliye Bakanlığı’nın gözetim ve denetimine tabi olup, kuruluşu, faaliyetleri, çalışma ve denetim esasları Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenecek olan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz bir şirkete aktarma zorunluluğu getirmeye, bilgi aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya iliskin usul ve esasları tespit etmeye, bu Kanun kapsamına giren işlemlerde elektronik imza kullanım usul ve esaslarını düzenlemeye ve denetlemeye yetkili kılınmıştır. Anılan yetkiye istinaden Maliye Bakanlığı tarafından aşağıda sayılan mükellef gruplarına elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunululuğu getirilmiştir. Buna göre;

  1. a) 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında madeni yağ lisansına sahip olan mükelleflerden 2011 takvim yılı içinde mal alışı yapanlar, satın aldıkları malın türüne, fiyatına, miktarına veya herhangi bir özelliğine bakılmaksızın, 2011 yılı gelir tablolarındaki brüt satış hasılatı rakamları 25 Milyon TL veya daha yüksek satış hasılatına sahip olan mükelleflerin,
  2. b) 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal eden mükelleflerden 2011 takvim yılı içinde mal alışı yapanlar, satın aldıkları malın türüne, fiyatına, miktarına veya herhangi bir özelliğine bakılmaksızın 2011 yılı gelir tablolarındaki brüt satış hasılatı rakamları 10 Milyon TL veya daha yüksek olan mükelleflerin,
  3. a) Elektronik fatura uygulamasına 2013 takvim yılı (01/09/2013 tarihi itibariyle Gelir İdaresi Başkanlığı’na başvurulması gerekmektedir.)
  4. b) Elektronik defter uygulamasına ise 2014 takvim yılı (Elektronik defter yazılımlarını kendi geliştiren mükelleflerin 01/09/2014 tarihi itibariyle elektronik defter test süreçlerini başarı ile tamamlamış olmaları gerekmektedir.) içerisinde geçmeleri zorunlu kılınmıştır.

Tebliğ kapsamında zorunluluk getirilen mükelleflerden mal alan idare, kurum ve kuruluşlar ile iktisadi kamu kuruluşlarının elektronik fatura uygulamasından yararlanma ve elektronik defter tutma zorunluluğu bulunmamaktadır. Fakat söz konusu tebliğ kapsamındaki mükelleflerden mal veya hizmet alan ve belirlenen hadlerin altında kalan mükellefler de istemeleri halinde elektronik defter ve elektronik fatura uygulamalarından yararlanabileceklerdir.

Elektronik fatura ve elektronik deftere ilişkin olarak getirilen zorunluluklara uymayanlar hakkında, VUK’nun ceza hükümleri tatbik olunacaktır. Bir başka husus ise elektronik fatura uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükelleflerin elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olan diğer mükelleflere kâğıt ortamında fatura düzenleyemeyecek olmalarıdır. Aksi taktirde kâğıt ortamında düzenlenen bu faturalar hiç düzenlenmemiş sayılacaktır. Keza bu tebliğ ile elektronik defter tutma zorunluluğu getirilen mükellefler kâğıt ortamında defter tutamayacakları gibi kâğıt ortamında defter tutmaları halinde hiç defter tutmamış sayılacaklardır.

Lisans sahibi mükelleflerden alış yapanların, başka bir sektörde faaliyet göstermesi zorunluluk karşısındaki durumlarını etkilememektedir. Genel Tebliğ uygulamasında sadece mal alımları elektronik fatura ve elektronik defter uygulamalarına dahil olacaklardır. Hizmet alımları kapsam ise bu kapsama dahil edilmemiştir. Aynı şeklde brüt satış hasılatlarının hesaplanmasında, sadece madeni yağ, tütün, alkol veya kolalı gazoz satışları değil gelir tablosunda yer alan bütün satışları gösteren brüt satış hasılatına göre zorunluluk kapsamına alınacaktır.

Zorunluluk kapsamında olsun veya olmasın, elektronik fatura uygulamasına kayıtlı mükelleflerin birbirlerinden aldıkları mallar ve birbirlerine ifa ettikleri hizmetler için 01/09/2013 tarihinden itibaren sadece elektronik fatura gönderip almaları da zorunlu kılınmıştır. Ancak elektronik fatura uygulamasına kayıtlı mükellefler, uygulamaya kayıtlı olmayan mükelleflere yaptıkları mal teslimi ve hizmet ifası için genel hükümler çerçevesinde kağıt fatura düzenlemeye devam edeceklerdir.