BURS HARCAMALARI

 

Bilindiği üzere; vergi mevzuatı uyarınca belirlenen şartları taşıyan ve genellikle başarılı olan öğrencilere bazı mükellefler tarafından , karşılıklı veya karşılıksız burslar vermektedirler. Karşılıksız olarak verilen burs tutarları kanunen kabul edilmeyen gider olarak kabul edilmektedir. Ayrıca bu burslar, aynı zamanda veraset ve intikal vergisinin konusuna da girmektedir. Dolayısıyla anılan ödemelerden herhangi bir gelir vergisi kesintisi yapılmayacağı gibi Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan istisna uygulamaları ile de ilişkilendirilememektedirler. Ancak burs alan kişiler Veraset ve İntikal Vergisi’nin mükellefi konumundadırlar. Bu konuda en sık karşılaşılan eğitim harcamaları bursu, karşılıklı olarak verilen burslardır. Bu nitelikteki burslarda işletme ile tahsil giderleri karşılanan öğrenci arasında tahsilden sonra işletmede belirli bir yıl çalışma mecburiyeti getirilen sözleşme imzalanmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu’nda tarif edildiği üzere; “evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve ayınlarla sağlanan diğer menfaatlerin ücret sayılacağı” hüküm altına alınmıştır. Bu durumda karşılık olarak öğrencilere verilen burslar ücret niteliğindedir. Fakat Gelir Vergisi Kanunu’nun 28 maddesinde bu nitelikteki tahsil harcamalarına ilişkin istisna uygulaması getirilerek vergi kapsamı dışına çıkartılmıştır.

Yurtdışında tahsilde veya stajda bulunanlara yapılan ödemelerin istisna edilmesine ilişkin düzenlemelere Gelir Vergisi Kanunu’nun 28. maddesinin 1.bendinde yer verilmiştir. Buna göre resmi veya özel müesseseler ve şahıslar hesabına yabancı memleketlerde tahsilde veya stajda bulunan öğrenci ve memurlara gider karşılığı olarak verilen paralar gelir vergisinden istisna edilmiştir. Keza aynı bendin parantez içi hükmüne göre, özel müesseseler tarafından yapılan ödemeler, benzeri devlet öğrenci ve memurlarına verilen miktardan fazla olduğu takdirde, aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulmaktadır. Ancak şahıslar hesabına tahsilde ve stajda olanlar  için böyle bir karşılaştırma yapılması söz konusu değildir. Ayrıca yurtdışına staj için gönderilenler, resmi ve özel müesseselerin hizmet erbabı niteliğinde personeli değilse, gider karşılığı olarak verilen paralar istisnadan yararlandırılmamaktadır. Aynı şekilde özel müesseseler veya resmi olarak yurtdışına tahsil ve staj için gönderilen öğrenci veya memurlara asli görev veya memuriyeti dolayısıyla verilen ücretler bu istisnadan yararlanamamaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 28. maddesinin 2. bendine göre, resmi ve özel müesseseler ve şahıslar hesabına Türkiye’de tahsilde bulunan öğrenciye iaşe, ibate ve tahsil gideri olarak ödenen paraların gelir vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır. Ülkemizde tahsilde bulunan öğrencilere, iaşe, ibate ve tahsil gideri olarak ödenen paraların gelir vergisi istisnasından, bu öğrencilerin resmi ve özel müesseseler ve  şahıslar namına okuyup okumadıklarına bakılmamaktadır. İstisna hükmü mutlak olduğu için, herhangi bir öğrenciye ister burs ücreti şeklinde olsun, ister yatılı bir okulda okuma masrafı karşılığı bulunsun bir öğrencinin tahsilini temine okuma masrafı karşılığı bulunsun bir öğrencinin tahsilini temine yarayacak surette yapılan bütün ödemeler vergiye tabi tutulmamaktadır.

Esasen karşılıklı verilen bursların amacı, bu öğrencilerin eğitimlerinden sonra işletmede belirli bir süre çalışmalarını sağlamaktır. Dolayısıyla bu açıdan yapılan tahsil harcamalarının ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi amacıyla yapılmış giderler olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri tarafından verilecek burs harcamalarının gider olarak dikkate alınması, bazı şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar;

  1. a) Eğitim masrafları karşılanacak kişilerin, okulu bitirdikten sonra burs veren işletmede hizmet yükümlülükleri nedeniyle, çalışacaklarını gösterir noterden yapılmış bir sözleşmenin düzenlenmesi ve bu durumun vergi incelemesi sırasında inceleme elemanına kanıtlanması,
  2. b) Burs verilecek öğrencilerin, Türkiye’nin her tarafında eğitim gören öğrenciler arasında bir yarışma sınavı sonunda kazanan kişilerden olması,
  3. c) Bursun süresinin ve karşılanacak eğitim giderleri miktarının işin önemi ve genişliği ile orantılı olmasıdır.

 

 

KONKORDATO

 

Borçlunun, alacaklarının 2/3 çoğunluğuyla yaptığı ve onu kabul etmeyen diğer alacaklıları da bağlayan, alacakların belli bir yüzdesinden vazgeçtiklerini veya alacağın vadesini uzattıklarını, ya da takside bağladıklarını belirleyen anlaşma, konkordato olarak tanımlanmıştır. Konkordato anlaşması sonucu borçlu, borçlarının konkordato’da kabul edilen bölümünü ödemekle borçlarının tamamından kurtulmuş olmaktadır. İcra ve İflas Kanunu düzenlemelerine tabi olan konkordato, resmi konkordato olup, buna adi veya mahkeme içi konkordato da denilmektedir. Buna karşılık özel konkordato veya mahkeme dışı konkordato olarak bilinen tenzilat veya vade konkordatosu şeklinde yapılabilen konkordato uygulaması ise Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olarak yapılmakta ve alacaklılar ile borçlular arasında tamamen bu sözleşmenin tarafı olanların iradesine bağlı olarak düzenlenebilmektedir.

Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen herhangi bir borçlu, tetkik merciine bir konkordato projesi verir ve bu projeye ayrıntılı bilançosunu ekleyip, resmi konkordatoda icra tetkik merciine başvurur. Tetkik mercii borçluyu dinledikten sonra onun durumunu ve hesaplarının halini, işlerindeki doğruluğunu ve taahhütlerini yerine getirmesine mani olan nedenleri göz önünde tutarak, projenin alacaklılarını zarara uğratmak amacından uzak ve borçlunun mal varlığıyla mütenasip olup olmadığına karar vermektedir. Tetkik mercii, borçluya karşı icra ve iflas takibi yapılmasını yasaklayarak, borçluya alacaklıları ile konkordato yapabilmesi ve bunu mahkeme nezdinde tasdik ettirebilme imkanını sağlamak amacıyla iki ayık bir süre vererek yeterli bilgi ve tecrübeye sahip bir kişiyi komiser olarak tayin edip, borçlunun tasarruflarına nezaret ve İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken diğer görevlerin yapılmasını sağlar. İcra ve İflas Kanunu’nun 289. maddesine göre; “rehinli alacaklar” müstesna olmak üzere, mühlet içinde borçlu aleyhine hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur. Dolayısıyla bu uygulama sonucu, bir takip muamelesiyle kesilebilen zamanaşı­mı ve hak düşüren müddetler cere­yan etmemektedir.

Vergi Usul Kanunu’nun 324.maddesine göre, konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vaz­geçilen alacakların, borçlunun defte­rinde özel bir karşılık hesabına alına­cağı ve bu hesabın muhteviyatı ala­caktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına nakil edileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla borçlular açısından bir öz sermaye artışını ifade eden konkordato uygulaması alacaklılar açısından ise değersiz alacak sayılarak Vergi Usul Kanunu’nun 322.maddesinde değerlendirilmektedir. Üç yıl içinde zararla itfa edilmediği taktirde, bu tür alacaklar kar olarak dikkate alınmaktadır.

 

Borçlunun konkordato talebinin kabul edilmesi durumunda, tenzilat konkordatosunda, borçlu borcunun en az yüzde ellisini, vade konkordatosunda ise borçlu borcunun tamamını belli bir vade de ödemeyi kabul etmektedir. Bu nedenle her iki du­rumda da Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde belirtilen anlamda alacağın şüpheli hale gelmesinden söz edilmesi müm­kün değildir. Zira alacak, resmi merciler nezdinde teminat altına alınmış olmaktadır. Konkordato yolu ile alınmasından vazgeçilen alacaklar ise, alacaklı açı­sından değersiz alacak sayılmakta ve Vergi usul Kanunu’nun 322. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir. Yani bu alacak­lar, değersiz alacak mahiyetine gir­dikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybettiğinden, mukayyet kıymetle­riyle zarara geçirilerek yok edilecek­tir. İşletme hesabına göre defter tutan mükellefler ise bu mahiyetteki değersiz alacaklarını gider kaydetmek su­retiyle yok edeceklerdir.

 

HIZLANDIRILMIŞ İADE SİSTEMİ

 

01 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren, “KDV Uygulama Genel Tebliği” ile Katma Değer Vergisi iade sistemine ilişkin pek çok değişikliğe gidilmişti. Yeni düzenlemeyle, aşağıdaki şartları birlikte taşıyan mükelleflerin bağlı oldukları Vergi Dairesi Başkanlığı/Defterdarlığa bir dilekçe ile başvurmaları halinde, başvuru tarihini izleyen on beş gün içinde “Hızlandırılmış İade Sistemi (HİS) Sertifikası”  verilmektedir. Söz konusu şartlar;

  1. a) Başvuru tarihinden önceki son beş takvim yılı itibarıyla vergi mükellefiyetinin bulunması,
  2. b) Başvuru tarihinden önce vergi dairesine verilmiş son yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde yer alan bilânçoya göre en az;

– Aktif toplamının 200.000.000 TL,

– Maddi duran varlıkları toplamının 50.000.000 TL,

– Öz sermaye tutarının 100.000.000 TL,

– Net satışlarının 250.000.000 TL,

olması, (bu koşullardan herhangi üç tanesinin sağlanmış olması yeterlidir.)

  1. c) Başvurudan önceki takvim yılında vergi dairesine vermiş olduğu muhtasar beyannamelere göre aylık ortalama çalıştırılan kişi sayısının 250 veya daha fazla olması,

ç) Başvuru tarihinden önceki son beş takvim yılı içinde;

– Mücbir sebep sayılan haller dışındaki nedenlerle, defter ve belgelerin ibrazından imtina edilmemiş olması,

– Gelir veya kurumlar vergisi, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) uygulamalarından her birine ait beyanname verme ödevinin her bir vergi türü itibarıyla birden fazla aksatılmamış olması (süresinden sonra kendiliğinden verilen beyannameler hariç),

– Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme veya kullanma fiili nedeniyle özel esaslara tabi tutulmamış veya tutulmuşsa genel esaslara dönülmüş olması,

  1. d) Başvuru tarihi itibarıyla;

– KDV iade taleplerinde özel esaslara tabi olmayı gerektiren bir durumunun bulunmaması,

– Vergi borcunun bulunmaması,

gerekmektedir.

Müteşebbislerin iade taleplerinde mağduriyet yaşamamaları ve dolayısıyla en kısa zamanda iade işlemlerinin süratli bir şekilde yerine getirilmesini amaç edinen HİS sertifikası ile birlikte mükelleflerin iade talepleri tutarına bakılmaksızın, teminat, VİR veya YMM raporu aranılmadan yerine getirilmektedir. Hakkında “olumsuz rapor” olmaması şartıyla, mükellefle ilgili “olumsuz tespit” ortaya çıkması veya “olumsuz rapor” bulunanlardan mal ya da hizmet aldığının tespit edilmesi halinde; mükellefe bu durum bildirilmektedir. Mükellefin söz konusu mal ve hizmet alımlarını tebliğde belirtildiği şekilde izah edememesi durumunda KDV tutarlarının indirim ve iade hesaplarından çıkarılması veya bu tutarlara dört kat teminat göstermesi istenmektedir.

Fakat HİS sertifikası verilen mükelleflerle ilgili olarak, aşağıdaki hususlardan herhangi birisinin gerçekleşmesi halinde HİS sertifikası iptal edilerek, gerekçesiyle birlikte mükellefe bildirilmektedir.

  1. a) Tebliğde belirtilen tutarlarla ilgili şartları kaybeden mükellefler ile sayı şartında % 25’i aşan bir azalma meydana geldiği anlaşılan mükelleflerin sertifikaları iptal edilmektedir.
  2. b) Defter ve belgelerini yasal süre içinde ibraz etmeyen mükelleflerin sertifikaları sürenin dolduğu gün iptal edilmektedir.
  3. c) Vergi borçlarını, vadesinde ödemediği anlaşılan mükelleflere bu hususun tebliğ edilmesini müteakip tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde vergi borcunu ödememeleri halinde sertifikaları iptal edilmektedir.
  4. d) HİS sertifikası sahibi mükelleflerin iade taleplerinin bulunduğu her takvim yılında, İdare tarafından belirlenen en az bir vergilendirme dönemi KDV iadeleri yönünden incelenerek ivedi olarak sonuçlandırılmakta ve bu suretle yapılan incelemede haksız/yersiz iade aldığı anlaşılan mükelleflerden; haksız/yersiz aldığı vergilerin, ilgili dönemde yapılan vergi iadelerine oranı % 5’i geçen mükelleflerin sertifikaları iptal edilmektedir. Ayrıca bu mükelleflere, raporun vergi dairesine intikal tarihinden itibaren beş yıl süreyle tekrar sertifika verilmemektedir.

 

YURT DIŞI FUAR KATILIM DESTEKLERİ

 

2004/6 Sayılı “Yurt Dışı Fuar Katılımlarının Desteklenmesine İlişkin Tebliğ” 23.12.2004 tarih ve 25679 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.01.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Anılan tebliğ uyarınca bireysel fuar katılımlarında;

1-Münferiden boş stand bedeli ile nakliyenin % 50’si desteklenmektedir. Fuar başına azami destek tutarı  ise 15.000 USD.’dir.

2-Sektörel nitelikli uluslararası fuarlara bireysel katılım gerçekleştirecek olanlar, sadece İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterlikleri tarafından belirlenen ve Türkiye İhracatçılar Meclisi İcra Komitesi’nin görüşü alındıktan sonra Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygun görülerek ilan edilen fuarlara iştirak etmeleri durumunda söz konusu destekten yararlanmaktadırlar.

3-Mezkur tebliğ’de firmaların, Müsteşarlıkça uygun görülerek ilan edilen sektörel uluslararası fuarlara bireysel katılımlarında, dilekçe ve ekinde yurtdışındaki fuar idaresinden alınan ve ödenecek boş stand m2 fiyatı ve kendilerine yer tahsis edildiğini gösteren  belgeler ile söz konusu fuarın başlama tarihinden önce ilgili İhracatçı Birliği Genel Sekreterliği’ne destek müracaatında bulunması gerektiği ifade edilmektedir.

4-Hem milli hem de bireysel fuar katılımlarında, asgari 9 m2 olmak üzere, azami 50 m2’ye kadar kiraladıkları stand alanı üzerinden fuar giderleri ilgili desteklerden yararlandırılmaktadır. 50 m2’nin üzerinde stand alanı kiralanması durumunda, 50 m2’nin üzerindeki kısma ilişkin fuar masrafları katılımcı tarafından karşılanmaktadır. Keza “Komple tesis imalatı, makine, mermer-doğal taş ve seramik, halı, ev tekstili, otomotiv ana sanayii ve mobilya” sektöründe faaliyet gösteren firmalar azami 50 m2 sınırlamasından muaf tutulmuştur.
5-Nakliye desteği sadece firmanın kapasite raporunda yer alan ve fuarda sergilenecek ürünler için geçerli olup, stand konstrüksiyon/dekorasyon malzemelerinin nakliyesi ise destek kapsamı dışında tutulmuştur.
6-Stand kirası ve nakliyeye ilişkin tüm fatura bedellerinin bankacılık sistemi kullanılarak ödenmiş olması gerekmektedir.

 

7-Katılımcıların 2004/6 sayılı tebliğ’de yer alan desteklerden yararlanabilmeleri için standlarında ürünlerini bizzat sergilemek zorundadırlar. Katılımcıların, cinsine göre ürünlerini doğrudan sergileme olanağı bulamamaları durumunda, broşür, katalog vb. ile fuar katılımlarında azami 16 m2 üzerinden desteklenirler. Fuarda sergilenebilir mahiyette ürün üreten firmalar, fuara sadece broşür, katalog vb. ile katılmaları durumunda fuar desteklerinden yararlandırılmamaktadırlar.

 

 

Kaynak : 2004/6 Sayılı Tebliğ

 

YURT İÇİ FUAR KATILIM DESTEKLERİ

 

95/7 Sayılı “Uluslararası Nitelikteki Yurt içi İhtisas Fuarlarının Desteklenmesine İlişkin Tebliğ”e göre uluslararası nitelikteki yurt içi ihtisas fuarlarının dış tanıtımının sağlanması ve uluslararası düzeyde katılımın arttırılması amacıyla, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) tarafından gerekli desteğin sağlanması hedeflenmiştir. Ülkemizde uluslararası nitelikte ihtisas fuarları düzenleyen ve DTM tarafından belirlenecek kriterlere uygun yerli organizatörlerin fuar öncesinde ve fuar süresince gerçekleştirecekleri tanıtım ve promosyon faaliyetlerine ait giderlerin belli bir oranı “Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu”ndan karşılanmaktadır. Bu faaliyetler;

  1. A) Mali destek kapsamında sağlanacak faaliyetler;

1) Ticaret Müşavirliği tarafından uygun görülen yayınlarda, organizatör firmaların fuar öncesi yapacakları Radyo, TV reklamları, afiş, broşür vb. yurtdışı tanıtım faaliyetleri,

2) Organizatör firma tarafından önerilen ve Ticaret Müşavirlikleri tarafından uygun görülerek fuara davet edilen bazı önemli yabancı alıcıların yol harcırahları,

3) Fuar süresi boyunca fuarın konusu ile ilgili olarak düzenlenecek,seminer, konferans, panel ve ödüllü yarışmalara ait masraflar,

  1. B) Diğer Destekler;

1- Fuarın Ticaret Müşavirlikleri tarafından tanıtımı,

2- Fuar ve organizatör firmanın DTM tarafından desteklendiğinin belgelendirilmesi,

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından izin verilmiş uluslararası nitelikteki iç ihtisas fuarlarından hangilerinin destekleneceği madde ve ülke bazındaki ihracat politikaları esas alınarak aşağıda belirtilen kriterler çerçevesinde belirlenmektedir.

  1. A) Fuarın;

– Tekstil, konfeksiyon,halı,

– Deri (Ayakkabı dahil)

-Taşıt araçları ve yan sanayii,

– Gıda ve gıda teknolojisi,

– Elektrik-elektronik sanayii,

– Madeni eşya sanayii,

– Toprak sanayii,

– İnşaat Malzemeleri,

– Mobilya sanayii ürünlerine yönelik olması,

  1. B) Fuarın en az üç defadır yapılıyor olması,
  2. C) Bir önceki dönemde yapılan fuara asgari 25’i yabancı olmak üzere en az 100 firmanın katılmış olması,
  3. D) Aynı fuara iki defadan fazla destek verilmemektedir.

Uluslararası nitelik taşıyan yurt içi ihtisas fuarlarının desteklenmesine yönelik ödemeler aşağıdaki esaslar çerçevesinde yapılmaktadır:

  1. Organizatör kuruluşların faaliyetleri ile ilgili harcamaların desteklenebilmesi için yapılan harcamaların fatura ile belgelendirilmesi şarttır.
  2. Desteklenen faaliyetlere ilişkin ödemelere esas teşkil eden oran ve azami destek tutarları aşağıda gösterilmiştir.
Harcama Kalemleri Destekleme Oranı (%) Azami Destek Tutarı
Yurtdışı tanıtım faaliyetleri 50 25.000 $
Önemli alıcıların ulaşım giderleri 50 15.000 $
Fuarın konusu ile ilgili seminer, konferans, panel ve ödüllü yarışma giderleri 50 5.000 $
  1. Düzenleyeceği yurt içi ihtisas fuarının desteklenmesini isteyen organizatör firmaların, fuarın başlangıcından en geç 2 ay önce, desteklenen faaliyet türlerine ilişkin tahmini harcamaları da içeren bir proje ile birlikte bulundukları bölgedeki İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterlikleri’ne başvurmaları gerekmektedir.
  2. İhracatçı Birlikleri tarafından yapılan başvurular incelenerek uygun görülen talepler organizatör firmalara bildirilmektedir.
  3. Fuar sona erdikten sonra, gerçekleşen harcamalara ait belgeler, fuarın bitiş tarihini müteakip en geç 6 ay içerisinde organizatör firma tarafından İhracatçı Birlikleri’ne intikal ettirilir. İhracatçı Birlikleri gerekli incelemelerin yapılmasını müteakip, ödeme yapılacak firmalar ile ödeme miktarlarını Müsteşarlığa bildirir. Müsteşarlık uygun gördüğü talepleri ödemenin yapılmasını teminen Merkez Bankası’na intikal ettirir.
  4. Desteklemede ibraz edilen belgelerdeki giderlerin, TL cinsinden olanları TL, döviz cinsinden olanları ise fatura tarihindeki Merkez Bankası Çapraz kurları ve döviz alış kuru esas alınarak, ABD Doları karşılığı TL olarak Merkez Bankası’nca Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’na ödenir.

Firmalar tarafından yanıltıcı bilgi ve belge verilmesinden dolayı haksız ödeme yapıldığının tespiti halinde 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaktadır. Düzenleyeceği yurt içi ihtisas fuarının desteklenmesini isteyen organizatör firmaların, fuarın başlangıcından en geç 2 ay önce, aşağıdaki bilgi ve belgelerle birlikte bulundukları bölgedeki İhracatçı Birliği’ne başvurmaları gerekmektedir.

1) Başvuru formu ile fuarın konusu, amacı, kapsamı, fuar alanının teknik özellikleri, fuar öncesi ve fuar süresince gerçekleştirilmesi planlanan yurtdışı tanıtım faaliyetleri ve diğer faaliyetlere ilişkin detaylı bilgileri içeren proje,

2) Şirketin son hukuki statüsünü ve ödenmiş sermayesini gösteren Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin bir örneği,

3) Son yıla ait vergi dairesinden tasdikli bilanço ve gelir tabloları,

4) Fuar için Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan izin alındığını ve fuarın uluslararası nitelikte bir ihtisas fuarı olduğunu gösteren belgeler,

5) Fuarın daha önce en az üç defa düzenlendiği ve bir önceki dönemdeki fuara 25’i yabancı olmak üzere 100 firmanın katılmış olduğunu tevsik eden belgeler,

6) Fuara ait planlanan yurtdışı tanıtım faaliyetlerine ait ilan, broşür, poster vb. dökümanların birer örneği,

7) Fuara davet edilecek olan ve fuarın konusu ile ilgili sektörde uluslararası alanda önemli ithalatçı olduğu ilgili ülkedeki Ticaret Müşavirliklerince veya Müşavirliğin bulunmadığı yerlerde Konsolosluklarca onaylanmış davetlilere dair liste,

8) Fuar alanının tahsisi içinyapılan kira sözleşmesinin bir örneği,

9) Tahmini maliyet tablosu

10) Firmanın daha önce gerçekleştirmiş olduğu önemli yurtiçi ve yurtdışı fuarlara ait dökümanlar.

İhracatçı Birlikleri söz konusu başvuruları inceleyerek uygun gördüğü talepleri organizatör firmalara bildirir. Başvuruların yanlış ve yanıltıcı beyanı olan ve/veya müracaat belgeleri eksik olan firmaların talepleri değerlendirmeye alınmamaktadır.

Destekten yararlanmak için, fuar bitiş tarihini müteakip en geç 6 ay içinde aşağıdaki belgelerin ilgili İhracatçı Birliği’ne ibraz edilmesi gerekmektedir.

  1. a) Gerçekleştirilen ve faturaları ibraz edilen yurtdışı tanıtım faaliyetleri ve fuar esnasında düzenlenen seminer, konferans ve ödüllü yarışmalara ilişkin dökümanlar ile fuarı ziyaret eden önemli alıcıların listesi,
  2. b) Ödemeye esas olacak faturaların aslı ve yabancı ülkelerde gerçekleşen harcamalara ait faturaların noterden tasdikli tercümesi
  3. c) Fuar hakkında organizatör firma tarafından hazırlanan, yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı vb. istatistiki bilgiler ile ekinde fuar katalogu, fotoğraf gibi malzemeleri içeren ayrıntılı fuar raporu.

 

 

 

Kaynak : 95/7 Sayılı Tebliğ

DERNEK KURULUŞU

 

“Kazanç paylaşımı dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklar” dernek olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde dernekler, 23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı “Dernekler Kanunu” ile uygulama alanı bulmuştur. Anılan kanunla, derneklerin hukuki statüleri, kapsamı, kuruluş ve işleyiş durumları ayrıntılı olarak belirtilerek, kurulacak derneklerde bulunması gereken özellikler kapsamlı olarak ifade edilmiştir..

Esas itibariyle dernek kurmak için ön izin alınmasına gerek yoktur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanan fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişilere dernek kurma hakkı tanınmıştır. Ayrıca, on beş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçüklere de toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilmek veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilme hakkı da tanınmıştır. On iki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilmelerine rağmen yönetim ve denetim kurullarında görev alamamaktadırlar. Aynı şekilde çocuk derneklerine on sekiz yaşından büyükler, kurucu veya üye olamamaktadırlar.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla birlikte fiil ehliyetini kazanmaktadırlar. Tabiatıyla tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla yerine getirilmektedir. Dernekler özel hukuk tüzel kişisi olup, Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptirler. Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine (illerde vali, ilçelerde kaymakam) verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernekler Kanunu’na göre, Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamamaktadır. Yukarıda ifade edildiği üzere derneğin esas amacının, kazanç paylaşımı dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmekle birlikte ahlak kurallarına ve hukuka aykırı olmamalıdır.

Dernekler Kanunu’na göre derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunlu tutulmuştur.

1-Derneğin adı (daha önce hiç kullanılmamış) ve merkezi.

2-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

3-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

4-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

5-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

6-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

7-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

8-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

9-Derneğin gelir kaynakları.

10- Derneğin borçlanma usulleri.

11- Derneğin iç denetim şekilleri.

12-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

13-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

14-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev unvanı.

Ayrıca dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilmektedir.

            Tabiatıyla dernekler kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar. Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir. Anılan kanuna göre, dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenmektedir. Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde kuruculardan bunların derhal giderilmesi veya tamamlanması istenmektedir. Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir. Noksanlık olması halinde, bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmadığı veya kanuna aykırılık giderilmediği taktirde en büyük mülki amiri, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet Savcılığına bildirir.

 

 

MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ

 

Motorlu Taşıtlar ile ilgili vergi düzenlemeleri 197 Sayılı kanunla yasalaşmıştır.Türk Vergi Mevzuatına göre, servet unsurlarının tamamını değil, sadece motorlu taşıtları kapsamına alması hasebiyle Motorlu Taşıtlar Vergisi, özel servet vergisi olarak da mütalaa edilebilir.

Büyük bir mükellef kitlesini ilgilendirmesi nedeniyle motorlu taşıtlar vergisi, vergi mevzuatında önemli bir yere sahiptir. Bu verginin konusunu, münhasıran kanunda belirtilen tarifelerde yer alan karada, denizde, havada, göl ve nehirlerde insan, hayvan ve eşya taşımaya mahsus ve makine gücüyle hareket eden motorlu taşıtlar oluşturmaktadır. Bu kanuna göre vergiyi doğuran olay, “motorlu kara taşıtları için Karayolları Trafik Kanunu uyarınca aracın trafik şube ve bürolarına, uçak ve helikopter için Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne, motorlu deniz taşıtları için liman ve belediye siciline kayıt ve tescil” edilmesidir. Dolayısıyla motorlu taşıtlar vergisi, anılan taşıtın ait olduğu sicile kayıt ve tescili ile anlam kazanmaktadır. Kanun kapsamında olması gerektiği halde örneğin trafik siciline kayıtlı olmayan bir aracın trafiğe çıkması yasal olarak mümkün değildir. Ayrıca kanunda sözü edilen tescilli araçların satış veya devir edilmesi hallerinde taşıtın yeni sahiplerinin taşıtı kendi üzerlerine kaydettirmeleri ve tescil belgesi almaları zorunludur. Bu kanunun mükellefleri ; taşıtın ilgili sicilde adlarına kayıt ve tescil edilmiş olan gerçek ve tüzel kişilerdir. Yasal olarak sicilde adlarına kayıtlı taşıt bulunanlar bu verginin mükellefidirler. Ancak Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) mükellefi olan kişilerin vefat etmeleri halinde, motorlu taşıt, adlarına kayıt ve tescil edilinceye kadar vefat eden üzerine çıkacak vergilerden mirası reddetmemiş mirasçılar sorumlu tutulmuştur.

Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’na göre; İlk defa kayıt ve tescile konu olup olmaması ile takvim yılının ilk veya ikinci altı ayı içinde olmasına göre mükellefiyet tesis edilmektedir.

Takvim yılının ilk altı ayı içinde yeni kayıt ve tescil olunan taşıtlarda mükellefiyet, kayıt ve tescilin yapıldığı takvim yılı başından itibaren, takvim yılının son altı ayı içinde yeni kayıt ve tescil edilen taşıtlarda mükellefiyet kayıt ve tescilin yapıldığı son altı aylık dönemin başından itibaren başlamaktadır. Keza takvim yılının ilk altı ayı içerisinde satış ve devir yapılan taşıtlarda devralan bakımından mükellefiyet aynı takvim yılının ikinci altı aylık dönemin başından itibaren, takvim yılının son altı ayı içerisinde satış ve devir sebebiyle kayıt ve tescil yapılan taşıtlarda mükellefiyet, devralan bakımından takip eden takvim yılı başından itibaren başlamaktadır.

Bu kanuna göre motorlu taşıtın bağlı olduğu sicilden silinmesi sonucu mükellefiyet sona ermektedir.Eğer silinme işlemi takvim yılının ilk altı ayı içerisinde yapılmışsa ikinci altı aylık dönemin başından, ikinci altı aylık dönem içerisinde yapılmışsa takip eden takvim yılı başından itibaren mükellefiyet sona ermektedir.

Motorlu taşıtların satış veya devri hallerinde, bu işlemin, satış ve devir işlemini yapan noterler tarafından bağlı bulunulan tescil kuruluşu ile birlikte vergi dairesi müdürlüklerine bildirilmesi zorunlu tutulmuştur.Bu kanuna göre özellik arzeden hususlardan biri ise trafikten çekilen veya hırsızlık sonucu çalınan araçların durumlarıdır. Trafikten çekilen araçların tescil kaydının silindiği tarihi takip eden dönemin başından itibaren mükellefiyet son bulmaktadır. Hırsızlık sonucu çalındığı anlaşılan araçların bir ay geçtikten  ve araç sahibinin talep etmesi üzerine trafik tescil kaydı silinmektedir.

Motorlu Taşıtlar Vergisi her yıl Ocak ayının başında bu kanuna göre belirlenen vergi tarifelerde yer alan miktarları üzerinden, mükellefi tarafından herhangi bir beyan olmaksızın tahakkuk ettirilmiş sayılmakta ve tahakkuk olunan vergiler Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenmektedir. Yaklaşık olarak 18 milyon taşıt sahibinin bulunduğu ülkemizde 2014 yılı Motorlu Taşıtlar Vergisi bir önceki yıla göre % 3,93 oranında artırılmıştır.

Bu konuda son olarak indirimli motorlu taşıtlar vergisi uygulamasından bahsetmekte yarar olacağı kanısındayım. Zira kamyon, kamyonet ve otobüs hariç olmak üzere; otomobil, jeep, kaptıkaçtı, transporter, panelvan, arazi taşıtı vb. taşıt sahiplerinin maliki oldukları taşıtların kasko değerinin % 5″ini aşan tutarda motorlu taşıt vergisi ödeme mükellefiyetleri söz konusu olduğunda, bir alt kademedeki vergi ödenmektedir. Örneğin; 2012 model bir taşıtın, motor silindir hacmi 3.600 cm3, kasko sigortasına esas değeri ise 250 bin TL olduğu farz edilsin. Tabloda 1-3 yaş sütunundaki 3501-4000 cm3 sırasına bakıldığında; 2014 vergisi 11.940 TL.’dır.  Kasko değerinin % 5’i ise (250 bin TL x % 5 =) 12.500 TL’dır. Buna göre; taşıtın vergisi, kasko değerinin % 5’inden fazla olduğundan bir alt kademedeki vergi olan 7,595 TL dikkate alınmaktadır. Buna göre taşıt sahibi 11.940 TL yerine 7.595 TL MTV ödeyecektir. Bu kapsamdaki taşıt sahiplerinin  beş yıllık zaman aşımı süresini göz önünde bulundurarak 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında, kasko sigorta değerinin % 5’inden fazla MTV ödemeleri halinde, herhangi bir sigorta acentesinden temin edecekleri    “kasko sigorta değeri bildirim formunu”, bağlı bulundukları vergi dairesine verecekleri dilekçeye ekleyerek düzeltme talebinde bulunarak geri alabileceklerdir.

 

ENFLASYONDAN KAYNAKLANAN GEÇMİŞ YIL ZARARLARI VE SERMAYE DÜZELTMESİ OLUMLU FARKLARI

 

 

 

30 Aralık 2003 tarihli resmi gazete’de yayımlanan 5024 sayılı “Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nda değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a göre  “Kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde % 100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde % 10’dan fazla olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutacaklardır.” denilmiştir. Bunu teminen 31/12/2013 tarihli bilançolarda yer alan parasal olmayan kıymetler Toptan Eşya Fiyat Endeksi kullanılarak düzeltme işlemine tabi tutulmuştu.

2003 takvim yılında uygulanan enflasyon düzeltmesi uygulaması Vergi Usul Kanunu’na (VUK) göre “Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakil edildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tâbi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz” hükmü yer almaktadır. Özellikle tasfiyeye giren şirketler bakımından enflasyondan kaynaklanan geçmiş yıl zararları ile sermaye düzeltmesi olumlu farkları bu hüküm çerçevesinde büyük önem arz etmektedir. Tasfiyeye girecek şirketlerin tasfiye işlemlerine başlamadan önce öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarını sermayeye ilave etmeleri durumunda, bu işlemler  kâr  dağıtımı sayılmayacak ve vergisel işleme de tabi tutulmayacaktır. Aksi taktirde öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarının başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen değer olarak dikkate alınması sonucu vergiye tabi tutulması gerekecektir.

Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farklarının, enflasyondan kaynaklanan düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmesi mümkün olup, bu işlem kar dağıtımı sayılmayacağından herhangi bir vergiye tabi tutulmamaktadır. Enflasyon farklarının başka bir hesaba virmanı veya ortaklara hisseleri oranında dağıtılması halinde dağıtım yapıldığı veya başka bir hesaba virman yapıldığı dönemde gelir olarak dikkate alınıp vergilendirilmesi gerekmektedir. Bir başka husus ise Maliye Bakanlığı’nın görüşüne istinaden, enflasyondan kaynaklanan geçmiş yıl karlarının dağıtımına izin verilmemesidir. Keza bu hesapların gelir yazılarak dönem kârına ilave edilmesi de bu varlıkların işletme dışına çıkarılması anlamına gelmektedir. Tasfiye durumundaki şirketler tasfiye dönemi sonunda zorunlu olarak bilançolarında 500, 502, 540, 542, 570, ve 590 numaralı hesaplarda yer alan bakiyeleri ortaklarına hisseleri oranında geri ödemek durumundadırlar. Dolayısıyla her bir ortak hissesi oranında kendisine tekabül  eden ve menkul sermaye iradı olarak mütalaa edilen bu ödemeler için muhtasar beyanname ile ayrıca % 15 oranında stopaj ödemesinde bulunmak zorundadır. Bu şekilde hesaplanan kar payının ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 22/2. maddesi hükmüne göre yarısı vergiden istisna edilirken, elde edilen gelirin beyan edilmesi halinde bu kar payları üzerinden yapılan vergi tevkifatının tamamının yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsubuna imkan sağlanmıştır.

 

Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 01.01.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 22.maddesinin ikinci fıkrasında; “Tam mükellef kurumlardan elde edilen, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarının yarısı gelir vergisinden müstesnadır. İstisna edilen tutar üzerinden 94. madde uyarınca tevkifat yapılır ve tevkif edilen verginin tamamı, kâr payının yıllık beyanname ile beyan edilmesi durumunda yıllık beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm çerçevesinde;

  1. a) 2003 ve sonraki yıllara ilişkin karların dağıtımından elde edilen kar paylarının yarısı gelir vergisinden istisna olup, kalan yarısı, 2013 yılı için beyan sınırı olan 26.000 TL’yi aşarsa beyan edilecek, bir başka deyişle brüt 52.000 TL’ye kadar olan tutarlar beyan dışı bırakılmıştır.
  2. b) Beyannamede hesaplanan şahsi gelir vergisinden kar dağıtan kurum bünyesinde %15 oranında yapılan stopajın tamamı mahsup edilebilecektir.
  3. c) Mahsuptan sonra kalan tutar kalması halinde bu tutar, kar payını beyan eden mükellefe red ve iade olunacaktır.

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 434/3.maddesi hükmüne göre şirket sermayesinin 2/3 oranında kaybedilmesi ve buna bağlı olarak kaybedilen sermayenin tamamlanması veya kalan 1/3 oranında sermaye ile ticarete devam kararı alınmadıkça bu durum, şirketinin infisahı anlamına gelmektedir. Ticaret sicil müdürlük/memurlukları tarafından, sermayelerini bu oranda kaybeden şirketlerin sermaye artırımları mümkün olmadığından sermaye artırımlarına izin verilmemektedir. Esas itibariyle Türk Ticaret Kanunu’na göre kar dağıtımından önce bilançodaki zararların kapatılması zorunludur.

217 seri numaralı Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliği’ne (GVKGT) göre tasfiyeye giren bir işletmenin tasfiye amacı dışında ticari faaliyette bulunması durumunda geçici vergi mükellefiyetinin doğacağı izahatı göz önünde bulundurularak, vergiden kaçınmak kasdıyla tasfiye süreci içerisinde sermaye artırımı yoluyla enflasyon farklarının sermaye ilavelerine izin verilmemektedir.

 

Tasfiye  sürecine girilmeden önce mevcut öz sermaye enflasyon farklarının, enflasyon düzeltmesi sonucu oluşmuş geçmiş yıl zararları varsa bu tutara  mahsup edilmesi ve bu mahsup sonrası bir bakiye kalıyorsa da bu öz sermaye olumlu enflasyon farkının sermayeye ilave edilmelidir.

 

YABANCI SERMAYELİ ŞİRKET KURULUŞLARI

 

             4875 sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu”nun yürürlüğe girmesi ile 6224 sayılı “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. Yapılan düzenlemeye göre; Uluslararası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi belirtilmedikçe,

  1. a) Yurt dışında ikamet ettiğini çalışma/ikamet izniyle belgeleyen Türk vatandaşları bu kanunun uygulanması bakımından yabancı yatırımcı sayılmıştır.
  2. b) Mezkur yasa hükmüne göre yerli ve yabancı yatırımcı farklılığına son verilerek, yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla aynı muameleye tabi tutulmuşlardır.
  3. c) Yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım yapılması serbestisi getirilmiştir.

Yabancı sermayenin ülkemizde teşviki suretiyle ekonomiye canlılık kazandırmak amacıyla yabancı sermaye mevzuatında önemli değişiklikler yapılmıştır. Eski uygulamada özellikle her bir yabancı ortak başına asgari olarak yurda getirilmesi zorunlu kılınan 50.000 (Ellibin) ABD doları ile yeni bir şirket kurulması, sermaye artışı veya hisse devirleri için Hazine Müsteşarlığı ön izin şartı uygulamalarından vazgeçilmiştir. Keza yabancı yatırımcılara tüzel kişiliği olup olmadıklarına bakılmaksızın, limited ve/veya anonim şirketlerin yanı sıra Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şirketler ile Borçlar Kanunu’nda düzenlenen adi şirketleri (Adi ortaklık, konsorsiyum, iş ortaklığı, ortak girişim gibi isimler altında sözleşmeye dayalı olarak kurulan ve Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şirketlerin belirgin niteliklerini taşımayan ortaklıklar, Kanun’un uygulanması bakımından adi şirket sayılırlar) kurabilmelerine olanak tanınmıştır. Şirket kuruluşu aşamasında, şirket ortağı olacak yabancı, ortak yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşı ise çalışma veya ikamet izni, Türkiye’de ikamet eden yabancı uyruklu kişi ise ikamet izni belgesi, şirket kuruluş evraklarına ilaveten ayrıca talep edilmektedir. Yabancı uyruklu kişilerin kooperatife üye olmaları söz konusu olduğunda; Kooperatifler Kanunu’nun 56.maddesine göre yönetim kurulu üyelerinin Türk vatandaşı olması hususuna dikkat edilmesi gerekmekte olup, Türkiye’de ikamet eden yabancı uyruklu kişiler için ikamet izni ibrazı yeterli görülmüştür.

Kurulacak şirkete yabancı ortaklar tarafından yabancı ülkelerde kurulu bulunan şirketlerin menkul kıymetlerinin sermaye olarak konulması halinde menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili makamların veya menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin  yada uluslar arası değerlendirme kuruluşları tarafından düzenlenecek, Türk Konsolosluğundan  veya Lahey Devletler Özel Hukuku Konferansı Çerçevesinde hazırlanan “Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi” hükümlerine göre tasdik edilmiş belgenin noter onaylı tercümesi de istenecek evraklar arasında sayılmıştır.

Sahip oldukları nitelikleri nedeniyle; Bankalar, Katılım bankaları, Finansal kiralama şirketleri, Faktoring şirketleri, Tüketici finansmanı ve kart hizmetleri şirketleri, Varlık yönetim şirketleri, Sigorta şirketleri, Holdingler, Döviz büfesi işleten şirketler, Umumi mağazacılıkla uğraşan şirketler, Lisanslı depoculukla uğraşan şirketler, Tarım ürünleri lisanslı depoculuk şirketleri, Ürün ihtisas borsası şirketleri, Sermaye Piyasası Kurumu’na tabi olan şirketler ile serbest bölge kurucusu ve işleticisi şirketlerin kuruluş ve ana sözleşme değişiklikleri Ekonomi Bakanlığı’nın iznine tabi tutulmuştur. Bakanlık izni olmaksızın bu alanlarda faaliyette bulunulması söz konusu değildir.

Doğrudan yabancı yatırımlar kanunu uygulama yönetmeliğinin 5.maddesine göre;

  1. a) Kanun kapsamındaki şirket ve şubeler;

1) Sermayelerine ve faaliyetlerine ilişkin bilgileri Yönetmelik ekinde (EK-1) yer alan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar İçin Faaliyet Bilgi Formu” çerçevesinde yıllık bazda ve her yıl en geç Mayıs ayı sonuna kadar,

2) Sermaye hesabına yapılan ödemelere ilişkin bilgileri Yönetmelik ekinde (EK-2) yer alan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar İçin Sermaye Bilgi Formu” çerçevesinde, ödemeyi takip eden 1 ay içinde,

3) Mevcut yerli veya yabancı ortakların kendi aralarındaki veya şirket dışındaki herhangi bir yerli veya yabancı yatırımcıya yaptıkları hisse devirlerine ilişkin bilgileri Yönetmelik ekinde (EK-3) yer alan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar İçin Hisse Devri Bilgi Formu” çerçevesinde ve hisse devrinin gerçekleşmesini müteakip en geç 1 ay içinde, Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’ne bildirmek zorundadırlar.

  1. b) Kanun kapsamında bulunmayan tamamen yerli sermayeli şirketler;

1) Şirkete yabancı bir yatırımcının iştirak etmesi veya

2) Şirketin yaptığı sermaye artışına şirket dışındaki bir yabancı yatırımcının iştirak etmesi suretiyle hisse devrinin gerçekleşmesi ve şirketin Kanun kapsamına girmesi halinde hisse devirlerine ilişkin bilgileri Yönetmelik ekinde (EK-3) yer alan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar İçin Hisse Devri Bilgi Formu” çerçevesinde ve hisse devrinin gerçekleşmesini müteakip en geç 1 ay içinde Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’ne bildirmek zorundadırlar.

Ekonomi Bakanlığı, yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere, Türkiye’de ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla irtibat bürosu açma izni vermeye ve bu izinlerin süresini uzatmaya yetkili kılınmıştır. Ekonomi Bakanlığı, yeni kurulan şirketlerin Türkiye’de irtibat bürosu açma taleplerini, şirketin faaliyet konusu, sermayesi ve istihdam edilen personel sayısı gibi unsurlar çerçevesinde değerlendirerek faaliyet izninin verilmesi için şirketin kuruluşundan itibaren en az bir yıllık sürenin geçmesi koşulunu öngörebilmektedir.

Kuruluş ve süre uzatımına ilişkin müracaatlar, istenilen bilgi/belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla, başvuru tarihinden itibaren 15 iş günü içinde sonuçlandırılmaktadır. Yabancı şirketlerin, para ve sermaye piyasaları, sigortacılık gibi özel mevzuatı bulunan finansal alanlarda faaliyette bulunmak amacıyla irtibat bürosu açma talepleri, ilgili özel mevzuatı çerçevesinde yetkili kılınan kurum veya kuruluşlarca değerlendirilmektedir. Bakanlık, gerekli görmesi durumunda, faaliyet göstermek için izin, lisans veya benzeri yetkiler alınması gereken diğer sektörlerde yabancı şirketlerin irtibat bürosu açma taleplerini, söz konusu izin veya lisansı veren kurum ya da kuruluşların görüşlerini alarak sonuçlandırabilmektedir.

 

KESİN MİZAN BİLDİRİMLERİ

 

Maliye Bakanlığı tarafından bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükelleflerinin, 2010 yılı ve müteakip dönemlerden itibaren elektronik ortamda göndermek zorunda oldukları “Kesin Mizan Bildirimi”nin gönderilmesinde uygulanacak usul ve esasların açıklandığı, 403 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu (VUK) Genel Tebliği, 19.01.2011 Tarih ve 27820 sayılı Resmi Gazete’de yayımlamıştı. Yapılan düzenleme ile kesin mizanda yer alan hesap kalemlerinin tutarları ile kesin mizanda hesap kalemleri arasında karşılaştırma yapılması amaçlanmıştır. Kesin mizan bildiriminde yer alan bilgiler kullanılarak veri işleme teknolojisi sayesinde önceden belirlenen kriterlere göre farklı analizler yapılabilmektedir. Yapılan analizler neticesinde, bildirim mecburiyeti getirilen mükelleflerce beyan edilen matrahlar ile karlılık performansları ve mali durumları karşılaştırılarak, varılan sonuçlara göre hesap kalemleri sorunlu olan ve mali açıdan yetersiz bulunan veya riskli görülen mükelleflerin incelemeye sevk edilmesi hedeflenmektedir.

            Mezkur tebliğe göre Kesin Mizan Bildirim yükümlülüğü olmayan mükellefler belirtilmiş olup bunlar; 

Bilanço esasına göre defter tutmakla beraber faaliyet konuları itibariyle farklı muhasebe tekniğini kullanmak durumunda bulunan;

  1. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 2.maddesinde sayılan mükellefler (Türkiye’de Kurulu mevduat bankaları, katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları, yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubeleri, finansal holding şirketleri, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu)

b.Finansal kiralama ve faktoring şirketleri,

c.Finansman Şirketleri,

d.Sigorta şirketleri,

e.Menkul Kıymet Yatırım Fonları, Yatırım Ortaklıkları ve Aracı Kurumlar,

f.Emeklilik Yatırım Fonları ile Emeklilik Şirketleri,

g.Gelir ve kurumlar vergisinden muaf olanlar

 

Her yıl, Kesin Mizan Bildirimi verme yükümlülüğü getirilen gelir vergisi mükellefleri bildirimlerini 01 Mart-31 Mart tarihleri arasında, kurumlar vergisi mükellefleri ise bildirimlerini 01 Nisan–30 Nisan tarihleri arasında elektronik ortamda vermek zorundadırlar. Özel hesap dönemine tabi olan mükellefler ise bildirimlerini kendi gelir veya kurumlar vergisi beyannamelerinin verilme süresi içinde vermek zorunda tutulmuşlardır. Maliye Bakanlığı’nca mücbir sebep ilan edilen hallerde, mücbir sebep halinin sona ereceği tarihe kadar anılan bildirimler bu süre şartlarına uyulmaksızın, Özel Usulsüzlük Cezası tatbik edilmeksizin verilebilmektedir.

Bu konuda büyük önem arz eden hususlardan biri ise tasfiyeye girmiş kurumların her bağımsız tasfiye dönemine ait kesin mizan bildirimleri, bu kurumların tasfiye memurlarınca tasfiye beyannamesinin verilme süresi içinde verilecek olmasıdır. Bilindiği üzere kıst dönemlere ait tasfiye beyannameleri henüz internet ortamında verilemediğinden sadece kağıt ortamında verilebilmektedir. Bu husus Kesin Mizan Bildirimleri için de geçerlidir.

 

Birleşme halinde, münfesih kurum veya kurumlara ait bildirimler bu kurumların fesih oldukları tarihteki kanuni temsilcileri tarafından birleşme beyannamesinin verilme süresi içinde, devir halinde ise, münfesih kurumun o dönemdeki faaliyetlerine ilişkin bildirimler, münfesih kurumun unvanı ve vergi kimlik numarası yazılmak suretiyle devir alan kurum tarafından münfesih kurumun son bağlı olduğu vergi dairesine devir beyannamesini verme süresi içinde verilmektedir.

Elektronik ortamda bildirimlerin onaylanmasından sonra, hatalı verildiği anlaşılan bildirimler için düzeltme bildirimi verilmesi gerekmektedir. Düzeltme işleminde ilk bildirim tamamen iptal edilmekte ve ikinci defa verilen bildirim geçerli kabul edilmektedir. Bu sebeple, düzeltme yapması gereken mükelleflerin, yeni bildirimi, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm bilgileri içerecek şekilde doldurmaları gerekmektedir.

Düzeltme bildiriminin elektronik ortamda, kesin mizan bildiriminin verilme süresinden sonra verilmesi durumunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesinin düzeltme bildirimlerine ilişkin hükümleri dikkate alınarak Özel Usulsüzlük Cezası salınmaktadır. Bu cezalar her yıl Maliye Bakanlığı tarafından yeniden değerleme oranında artırılmaktadır.

Kesin Mizan Bildirimi ile ilgili tebliğin yayımlanması sonucu, bilanço esasına tabi gelir vergisi mükelleflerinin gelir vergisi beyannamesi ekinde yer alan “Performans Derecelendirme Bildirimi” ve kurumlar vergisi mükellefleri tarafından kurumlar vergisi beyannamesi ekinde yer alan “Mali Bilgiler” bölümleri beyanname ekinden çıkartılmıştır.