İZAHA DAVET MÜESSESESİ

İzaha davet müessesesi, verginin ziyaa uğradığına delalet eden emareler bulunduğuna dair yetkili merciler tarafından yapılmış ön tespitlerle ilgili olarak aynı merciler tarafından mükelleflerden açıklama talep edilmesi olup, bu müessese, yapılan değerlendirmeler sonucunda vergi ziyaına sebebiyet vermediği anlaşılan mükelleflerin konuyla ilgili vergi incelemesine veya takdire sevk edilmesini önlemekte, vergi ziyaına sebebiyet verildiği durumlarda ise belirli şartlar dahilinde indirimli ceza uygulanmak suretiyle mükellefleri daha ağır müeyyidelerden korumaktadır.”

Yapılan düzenleme ile idare ve mükelleler arasındaki uyuşmazlıkların azaltılması, idarenin zamanını daha etkin ve verimli alanlara hasretmesi, olayların gerçek mahiyetinin tespit edilmesine mükelleflerce daha çok katkıda bulunulması ve bu sayede vergiye gönüllü uyumun artırılması amaçlanmaktadır. 01 Eylül 2017 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 482 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) Genel Tebliği ile İzaha davet müessesesinin kapsamı, şekli, ön tespitin niteliği, izaha daveti yapacak ve yapılan izahı değerlendirecek idari birilmer, davet yapılacaklar, yapılan izahta kullanılacak bilgi ve belgeler ile uygulamaya ait diğer usul ve esaslar belirlenmiştir.

İzaha davet müessesesi Gelir İdaresi Başkanlığı veya Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı bünyesinde kurulacak “İzah Değerlendirme Komisyonu” tarafından yapılacak ön tespitler ile ilgili olarak “izaha davet yazısı”nda belirtilen konular için uygulanacaktır.

Komisyonlar kendisine intikal ettirilen bilgi, bulgu veya verilerden hareketle verginin ziyaa uğramış olabileceğine ilişkin, maddede belirtilen ön tespiti yapacak, izaha davet yazısını, tebliğ edilmek üzere, haklarında ön tespit yapılanlara gönderecek, kendisine yapılacak izahları değerlendirip sonuçlandıracaktır. 482 Sayılı VUK Genel Tebliği’nde 16 farklı konu izaha davet kapsamına alınmıştır. Bu konular aşağıdaki gibidir.

1. Ba-Bs Bildirim Formlarında Yer Alan Bilgilerin Analizi
2. Kredi Kartı Satış Bilgileri ile Katma Değer Vergisi (KDV) Beyannamelerinin Karşılaştırılması
3. Yıllık Beyannameler ile Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinin Karşılaştırılması
4. Çeşitli Kurum ve Kuruluşlardan Elde Edilen Bilgiler ile Asgari Ücret Tarifelerinin Karşılaştırılması
5. Yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannameleri Üzerinde Yapılan İndirimleri, Kanuni Oranları Aşan Mükellefler
6. Dağıttığı Kâr Üzerinden Tevkifat Yapmadığı Tespit Edilen Mükellefler
7. Geçmiş Yıl Zararlarının Mahsubu Yönünden
8. İştirak Kazançlarını İlgili Hesapta Göstermeyen Mükellefler
9. Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e Maddesindeki İstisna ile İlgili Olarak
10. Örtülü Sermaye Yönünden

11. Ortaklardan Alacaklar İçin Hesaplanması Gereken Faizler Yönünden

12. Ortaklık Hakları veya Hisselerini Elden Çıkardıkları Halde Beyanda Bulunmayan    Limited Şirket Ortakları
13. Gayrimenkul Alım/Satım Bedelinin Eksik Beyan Edilmiş Olabileceğine Dair Haklarında Tespit Bulunanlar
14. Gayrimenkullere İlişkin Değer Artışı Kazançları Yönünden
15. Gayrimenkul Sermaye İratlarını Beyan Etmeyen veya Eksik/Hatalı Beyan Eden

16. Sahte veya Muhteviyatı itibariyle Yanıltıcı Belge Kullanılması Durumunda

Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi

 

 

          Komisyon tarafından haklarında ön tespit yapılanlara, gerekli açıklamaların yer aldığı “İzaha Davet Yazısı” tebliğ olunacaktır. Kendisine izaha davet yazısı tebliğ edilenlerin madde hükümlerinden yararlanmaları için tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde yetkili komisyona izahta bulunmaları gerekmektedir. Bu süre içerisinde ilgili komisyona izahta bulunmayanlar anılan madde hükmünden yararlanamayacaklardır. Süresinde yapılan izah, komisyon tarafından en geç 10 gün içinde değerlendirilerek sonuca bağlanacaktır.

Haklarında yapılan ön tespite ilişkin vergi ziyaına neden olunmadığı yönünde mükellefçe izahta bulunulması üzerine, mükellefin izahının komisyonca yeterli bulunması ve beyanname verilmesini veya vergi beyanının tamamlanmasını gerektirir bir durumun olmadığının değerlendirilmesi halinde, mükellef hakkında söz konusu tespitle ilgili olarak vergi incelemesine ve takdir komisyonuna sevk işlemi yapılmayacaktır.

Ancak mükellef tarafından yapılan izahın komisyonca yeterli bulunmaması ve beyanname verilmesini gerektiren bir durumun bulunduğunun değerlendirilmesi halinde bu durum mükellefe bildirilecektir. Bu bildirim üzerine, izahın yapıldığı tarihten itibaren 15 günlük süre sona ermeden mükellef tarafından; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi, ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı yasa ile belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranındaki izah zammıyla ödenmesi şartlarıyla vergi ziyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında kesilecektir.

İzaha davet kapsamında verilen beyanname üzerine tahakkuk eden vergiler ile izah zammının mükelleflerce maddede öngörülen 15 günlük süre içerisinde ödenmemesi durumunda %20 oranında kesilmiş olan indirimli ceza, %50 oranı esas alınarak ikmal edilerek izah zammının gecikme faizine dönüştürülmesi işlemi yapılacaktır.

İzaha davet müessesesinde %20 oranında kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunulabilecektir.

Kaynak : Resmi Gazete – TÜRMOB

MAL İHRACI VE YOLCU BERABERİ EŞYA İHRACI TESLİMLERİNDE E-FATURA ZORUNLULUĞU

Ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahip olan ihracat kapsamındaki teslimlerin, günümüz teknolojisine uygun bir şekilde elektronik olarak beyanı ile ilgili olarak, ilk olarak 454 sıra No.lu Vergi Usul Kanunu (VUK) Genel Tebliği’nin “3. İhracat İşlemlerinde e-Fatura Uygulaması” başlıklı bölümünde; e-fatura uygulamasına kayıtlı olan mükelleflerden, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11 inci maddesi kapsamındaki mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı (Türkiye’de ikamet etmeyenlere Katma Değer Vergisi (KDV) hesaplanarak yapılan satışlar) kapsamında fatura düzenleyecek olanların, bahsi geçen faturalarını 01/01/2016 tarihinden itibaren e-fatura olarak düzenleyecekleri belirtilmekteydi. Akabinde yayımlanan 461 ve 475 Sıra No’lu VUK Genel Tebliğleri ile söz konusu tarih, 01 Temmuz 2017 olarak değiştirilmişti.

Yapılan nihai düzenlemeye göre; münhasıran e-fatura uygulamasına kayıtlı olan mükelleflerden, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11 inci maddesi kapsamındaki mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı (Türkiye’de ikamet etmeyenlere KDV hesaplanarak yapılan satışlar) kapsamında fatura düzenleyecek olanlar, bahsi geçen faturalarını 01 Temmuz 2017 tarihinden itibaren e-fatura olarak düzenleyeceklerdir. Münhasıran e-fatura uygulamasına kayıtlı olanlardan Gümrük Çıkış Beyannamesi (GÇB) ekinde yer alan mal ihracı için e-fatura düzenleme zorunluluğu söz konusu olup, Serbest Bölge İşlem Formu, Transit Ticaret Formu vb. belgeler ekinde yer alan ihracat faturaları, e-fatura kapsamında değildir. Tax free faturası düzenleyen mükellefler uyumlu bir yazılım programı kullanarak yükleme modülü ile ihracat faturası veya tax free faturası düzenleyebilecektir.

e-Fatura kayıtlı kullanıcılarının düzenleyeceği ihracat faturalarının e-fatura olarak düzenlenmesi zorunluluğu sadece mal ihracında söz konusudur. Dolayısıyla hizmet ihracı bu kapsamda olmayıp eskisi gibi gönderici e-arşiv kullanıcısı ise e-arşiv fatura, değilse kağıt fatura olarak düzenlemeye devam edecektir. Yurt dışına gönderilen mallara ilişkin yansıtma ve fiyat farkı faturaları, GÇB ekinde gönderiliyor ve mal ihracı kapsamında değerlendiriliyorsa ihracat e-fatura olarak kesilmelidir. Ancak hizmet ihracı kapsamında değerlendiriliyorsa ihracat e-faturası olarak düzenlenmeyecek gönderici e-arşiv kullanıcısı ise e-arşiv fatura değilse kağıt fatura olarak düzenlenecektir.  Proforma faturalar da eskiden olduğu gibi kağıt olarak düzenlenecektir. Serbest bölgedeki alıcıya düzenlenen fatura GÇB ekinde düzenlenen bir fatura ise ihracat e-faturası olarak düzenlenmeli, serbest bölge işlem formu vb. başka bir belge ekine alındığı durumlarda alıcı da e-fatura mükellefi ise eskisi gibi e-fatura olarak düzenlenecektir.

Burada dikkat edilmesi gereken; ihracat veya tax- free faturalarının e-fatura olarak düzenlenip gönderilmesi uygulamasının sadece e-fatura kayıtlı kullanıcısı olanlar için olması hususudur. Keza e-fatura uygulamasına girme zorunluluk şartlarını taşımayan ihracat veya tax free faturası düzenleyen mükellefler bu tarihten sonra da matbu (kağıt/e-Arşiv) fatura düzenlenmeye devam edeceklerdir. Mikro ihracata ilişkin kesilecek faturalar, gönderici e-arşiv kullanıcısı ise e-arşiv fatura, değilse kağıt ortamında kesilmeye devam edilecektir.

Yukarıda ifade edilen şartları taşıyan mükellefler;

  1. a) e-fatura sistemine kayıtlı olmalıdır,
  2. b) Düzenleyecekleri ihracat faturalarında alıcı bilgilerine ilaveten Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın bilgilerine de yer vermelidir.
  3. c) Düzenlenen faturalar (gümrük beyannamesi ekinde gönderildiğinden) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sisteminde görünmelidir.

Mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı (Türkiye’de ikamet etmeyenlere KDV hesaplanarak yapılan satışlar) kapsamındaki teslimler ile ilgili olarak tanzim edilen faturaların e-Fatura olarak düzenlenmesi ve gönderilmesine ilişkin usul ve esaslar ile uygulamadan yararlanma yöntemleri http://www.efatura.gov.tr/ adresinde yayımlanan “e-Fatura Uygulaması Gümrük İşlemleri Kılavuzu”nda ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Kılavuz; Elektronik Fatura Uygulamasında yolcu beraberi eşya ihracı ve mal ihracı faturalarını e-fatura sistemine entegre edecek ve uygulamaya ilişkin yazılım geliştireceklerin teknik konularda ihtiyaç duyabilecekleri bilgileri vermek amacıyla hazırlanmıştır.  Kılavuzda mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı faturalarının elektronik olarak, e-fatura sistemindeki işleyişi ve iş akışı açıklanmış, mal ihracı ve yolcu beraberi eşya ihracı faturasında olması gereken ek bilgiler ve kurallar anlatılmıştır.

 

Kaynak : TÜRMOB

ESKİ MODEL ARAÇLARIN HURDAYA ÇIKARILMASI

Trafik kazaları ile hava kirliliğine neden olan 20 yaş ve üzeri araçların trafikten çekilmesini öngören, model yılı 1997 veya daha eski olan taşıtlara ait vergilerinin silinmesine ilişkin usul ve esasların açıklandığı 48 Seri Numaralı Motorlu Taşıtlar Vergisi Genel Tebliği 27 Temmuz 2017 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Tebliğ hükmüne göre, model yılı 1997 veya daha eski tarihli olan motorlu taşıtlarını, 31 Aralık 2018 tarihine kadar kayıt ve tescillerinin silinmesi ve hurdaya çıkarılması suretiyle il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine bedelsiz olarak teslim eden ya da Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Hurda İşletmesi Müdürlüğüne ait hurda müdürlüklerinden herhangi birine teslim eden gerçek ve tüzel kişiler adına, hurdaya çıkarılan taşıta ilişkin olarak 31 Aralık 2018 tarihine kadar tahakkuk etmiş ve ödenmemiş olan motorlu taşıtlar vergisi ile bu vergiye ilişkin gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve 31 Aralık 2016 tarihine kadar tescil plakasına kesilen idari para cezaları terkin edilecektir.

Keza model yılı 2005 ve daha eski olan taşıtlardan mevcut olmadığı trafik tescil kuruluşu tarafından tespit edilen veya trafik kazası, yanma, tahrip olma ve benzeri nedenlerle motorlu taşıt vasfını kaybetmiş taşıtlar için motorlu taşıtlar vergi asıllarının 1/4’ünün ödenmesi şartıyla, kalan vergi aslı, gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve tescil plakasına kesilen idari para cezalarının tamamının tahsilinden de vazgeçilmektedir. Ancak trafik tescil kayıtları silinen motorlu taşıtların daha sonra bulunması veya varlığının tespiti halinde, borçlarının silindiği tarih itibariyle trafik tescil kaydı yapilacaktır. Bu durumda terkin edilen vergi ve diğer amme alacakları ayrıca bir işleme gerek olmaksızın bulundukları veya tespit edildikleri yılın Ocak ayında Motorlu Taşıtlar Vergisi adıyla tahakkuk etmiş sayılacak ve Ocak ayının son günü vade tarihi kabul edilerek takip ve tahsil edilecektir.

Mezkur tebliğ uyarınca gerçeğe aykırı bildirimde bulunmak suretiyle bu imkandan yararlananlar, bu fiilleri başkaca bir suç teşkil etmediği takdirde Türk Ceza Kanunu’nun 206’ncı maddesi gereğince, il özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve MKEK Hurda İşletmesi Müdürlüğünce bu madde hükmüne göre teslim alınan taşıtları, taşıt vasfını kaybettirecek şekilde kullanılamaz hale getirmeyenler ile bu hususa ilişkin gerekli tedbirleri almayanlar, anılan kanunun 257’nci maddesi gereğince cezalandırılacaktır.

Buna göre;

1) İlgili trafik sicilinde model yılı 1997 veya daha eski olan ve 197 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin (I) sayılı tarifesinde yer alan; otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile motosikletler, aynı Kanunun 6 ncı maddesinin (II) sayılı tarifesinde yer alan; minibüs, panel van, motorlu karavan, otobüs ve benzerleriyle kamyonet, kamyon, çekici ve benzeri taşıtları adlarına kayıt ve tescilli bulunan,

 

2) Madde kapsamında yer alan taşıtlarını bu maddenin yürürlük tarihinden önce noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alan ancak, ilgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescil ettirmemiş olan mükelleflerden, 31/12/2018 tarihine kadar, adlarına kayıt ve tescil ettiren,

 

3) İlgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescilli; model yılı 2005 veya daha eski taşıtı olup, bu taşıtı 27/05/2017 tarihi itibarıyla mevcut olmayan veya herhangi bir nedenle motorlu taşıt vasfını kaybetmiş bulunan,

 

gerçek ve tüzel kişiler ile bunların mirası reddetmemiş mirasçıları uygulamadan yararlanabileceklerdir. Fakat adlarına kayıt ve tescilli taşıtları üzerinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tatbik edilmiş hacizler dışında, üçüncü şahıslar tarafından konulmuş bulunan mülkiyeti muhafaza, rehin, haciz ve benzeri şerhleri kaldırılmadıkça madde hükmünden yararlanamayacaklardır.

 

Anılan kanunun Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirlenen ve motorlu taşıtlarını noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alıp ilgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescil ettirmemiş olan gerçek ve tüzel kişilerin, madde hükmünden yararlanabilmeleri için 31/12/2018 tarihine kadar bu madde kapsamındaki taşıtları adlarına kayıt ve tescil ettirmeleri gerekmektedir. Bu durumda olup da 31/12/2018 tarihine kadar taşıtları adlarına kayıt ve tescil ettirmeyen mükellefler madde hükmünden yararlanamayacaklardır.

 

 

Kaynak : Resmi Gazete

BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ

​“Bireysel emeklilik sistemi (BES), kişilerin çalıştıkları dönemdeki hayat standartlarını emeklilik dönemlerinde de devam ettirmeleri için bugünden düzenli birikim yapma imkanı sağlayan, devlet katkısıyla desteklenmiş bir tasarruf ve yatırım sistemidir.” Bir başka deyişle kişinin, kazancının bir miktarını banka veya bu tür bir kuruluşa ödeyerek ileride emekli olabilmesini düzenleyen sistem olarak tanımlanabilmektedir.

​6740 sayılı Kanun’la Bireysel Emeklilik Tasarruf Ve Yatırım Sistemi Kanunu’na eklenen 2. ek madde ile; Türk vatandaşları ile Türk vatandaşlığından çıkma izni almış olmakla birlikte Türkiye’de çalışmakta olanlardan bir hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren yanında çalışanlar ile kamu idarelerinde çalışanlardan 01.01.2017 tarihi itibariyle kırk beş yaşını doldurmamış olanların bu tarihten itibaren işverenlerinin bir bireysel emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına zorunlu olarak dâhil edilmesi öngörülmüştür. Ancak hizmet akdine bağlı olarak çalışmamakla birlikte huzur hakkı elde edenlerden bordroya dahil edilerek vergilendirilenler bu uygulamanın dışında tutulmuşlardır. Buna göre hali hazırda;

Çalışan sayısı 1.000 ve üzerinde olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar 01.01.2017 tarihinden itibaren,

  1. a) Çalışan sayısı 250 – 999 arasında olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki cetvellerde yer alan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarında çalışanlar 01.04.2017 tarihinden itibaren,
  2. b) Çalışan sayısı 100 – 249 arasında olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar 01.07.2017 tarihinden itibaren,
  3. c) Çalışan sayısı 50-99 arasında olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar ile mahalli idareler ve kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışanlar 01.01.2018 tarihinden itibaren,
    d) Çalışan sayısı 10-49 arasında olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar 01.07.2018 tarihinden itibaren,
  4. e) Çalışan sayısı 5-9 arasında olan bir işverene bağlı olarak özel sektörde çalışanlar 01.01.2019 tarihinden itibaren,

işverenleri aracılığıyla bireysel emeklilik sistemine otomatik olarak dahil edileceklerdir.
Çalışan sayısının belirlenmesinde, birden fazla işyeri olan işverenler için bütün işyerlerindeki çalışanların toplamı göz önünde bulundurulacaktır.

Hal böyle iken çalışanların bu tarihten önce bireysel emeklilik sigortası yaptırmış olmaları, getirilen sisteme dahil edilmelerine engel değildir. Mezkur yasaya göre bu durumdakiler BES sistemine otomatik olarak dahil edileceklerdir. Bu çalışanlar için iki seçenek söz konusu olacaktır. Ya sisteme otomatik dahil edilen aydan sonra zorunlu BES’ten çıkılabilir veya önceki BES sistemi ile birlikte otomatik dahil edilen BES sistemine birlikte devam edilerek her iki emeklilik planı için devletten ayrı ayrı % 25 katkı alınabilecektir. Mevcut BES’in iptali tercih edildiği taktirde hem sistemde kalış süresi hem de devletin verdiği teşviklerden mahrum kalınması söz konusu olacaktır.

Yukarıda izah edilen takvime göre sisteme zorunlu olarak dahil edilen işverenler öncelikle, otomatik katılım için emeklilik planı düzenleme konusunda yetkilendirilmiş en az bir emeklilik şirketi ile emeklilik sözleşmesi imzalamak zorundadırlar. BES sistemi ile ilgili olarak Hazine Müsteşarlığı on sekiz emeklilik şirketini yetkilendirmiştir. Sistemin işleyişi ise işverenler tarafından çalışanların ücretlerinden yapılan BES kesintilerinin emeklilik şirketlerine aktarılması şeklinde olacaktır. Keza işverenler, katkı paylarının yönlendirileceği fonlara ilişkin olarak çalışanların “faiz içeren” veya “faiz içermeyen” şeklindeki tercihlerini de almak, tercihte bulunmayanlar adına tercihte bulunmak, çalışan bilgilerini şirkete göndermek ve çalışanın sözleşmesi ile ilgili olabilecek taleplerini de emeklilik şirketine iletmekle de yükümlü bulunmaktadırlar. İşverenlerin birden fazla emeklilik şirketiyle de anlaşma yapmaları mümkündür.

 

GAYRİMENKUL SERMAYE İRADI

 

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 70.maddesinde yazılı olan bina, arazi, motorlu taşıtlar ile mal ve hakların kiraya verilmesinden elde edilen gelirler “gayrimenkul sermaye iradı” olarak tanımlanmıştır. İçinde bulunduğumuz Mart ayı Basit Usule Tabi olan gelir vergisi mükellefi dışındaki gelir vergisi mükelleflerinin yıllık beyan dönemidir. Bu nedenle Gelir Vergisi içerisinde gayrimenkul sermaye iradı gelirleri büyük önem taşımaktadır. Buna göre mükellefler tarafından bir takvim yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya aynen tahsil edilen kira bedelleri o yılda elde edilmiş gelir kabul edilmektedir.

Gayrimenkul sermaye iradının vergilendirilmesinde bazı özellikli durumlar söz konusudur. Örneğin: 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ilişkin olup topluca 2016 yılında kira tahsilatı söz konusu olduğunda 2016 yılının geliri olarak dikkate alınmalıdır. Fakat gelecek yıllara ait olup peşin tahsil edilen kira bedelleri, ilgili yılın geliri olarak kabul edilerek ilgili yıllarda beyan edilmelidir. Örneğin: 2017, 2018, 2019 ve 2020 takvim yılları kira gelirleri topluca 2016 takvim yılında tahsil edildiği taktirde her yıla ait kira bedeli ilgili yılda beyan edilmelidir.

Beyana tabi geliri sadece gayrimenkul sermaye iradından ibaret olan mükelleflerden;

* Bir takvim yılı içinde elde ettiği mesken kira geliri, 3.800 TL istisna tutarını aşanlar,

* İşyeri kira gelirleri üzerinden vergi kesintisi yapılanlardan, kira gelirlerinin brüt tutarı beyanname verme sınırını olan 30.000 Türk Lirasını aşanlar,

* Beyanname verme sınırı olan 30.000 Türk Lirasının aşılıp aşılmadığının tespitinde, gelir vergisi tevkifatına tabi kira gelirleri ile mesken kira gelirinin gelir vergisinden istisna edilen tutarı aşan kısmı birlikte dikkate alınacaktır.

* Bir takvim yılı içinde elde ettiği, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan gayrimenkul sermaye iratları toplamı 1.580 Türk Lirasını aşanlar,

Ücret, Kira, Menkul Sermaye İradı ile Diğer Kazanç ve İratlara ilişkin beyanname verecek olan mükellefler Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan “Hazır Beyan Sistemi” (https://intvd.gib.gov.tr/hazirbeyan) marifetiyle beyannamelerini gönderebileceklerdir. Beyana tabi geliri sadece gayrimenkul sermaye iradından ibaret olan mükellefler, diledikleri taktirde “Yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi 1001B“ formu ile de beyannamelerini ikametlerinin bağlı olduğu vergi dairesine elden verebileceklerdir.

Gayrimenkul Sermaye İradı geliri elde eden mükelleflerin 27 Mart 2017 tarihine kadar gelirlerini bağlı bulundukları vergi dairelerine beyan etmek, Mart ve Temmuz aylarında olmak üzere iki eşit taksit halinde anılan vergiyi ödeme yükümlülükleri bulunmaktadır. Fakat bunun iki istisnası vardır. Bunlar:

1-  Ölüm,

2 – Ülkenin terk edilmesi.

Ülkeyi terk edenler, yurt dışına çıkma tarihinden önceki 15 gün içinde beyanname vermek zorundadırlar. Ölüm halinde ise beyanname ölüm tarihinden itibaren dört ay içinde mirasçılar tarafından verilmelidir.

Van ilimizde meydana gelen depremler sonrası ilan olunan mücbir sebep hali hala devam ettiğinden gayrimenkul sermaye geliri elde eden mükelleflerin, Maliye Bakanlığı tarafından tayin olunacak süreye kadar beyannamelerini verebilecekleri tabiidir. Buna rağmen dileyen mükellefler beyannamelerini mücbir sebep hali sona ermeden de verebileceklerdir.

CAZİBE MERKEZLERİ PROGRAMI

 

 

“Cazibe Merkezleri Programı”, Bakanlar Kurulu’nun 28.11.2016 tarih ve 2016/9596 sayılı “Cazibe Merkezleri Programının Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Karar”ına istinaden; Cazibe Merkezi kapsamındaki 23 il olan Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde “imalat sanayii ile çağrı ve veri merkezi, yeni yatırım projeleri ile imalat sanayinde yer alan yarım kalmış ya da yatırımı tamamlanarak işletme sermayesi yetersizliği nedeniyle işletmeye geçememiş veya kısmen geçmiş yahut başka sebeplerle faaliyet göstermeyen tesislerin yeniden ekonomiye kazandırılması için sağlanacak yatırım ve işletme dönemi desteklerini” kapsamaktadır.

Söz konusu karar kapsamında;

A- Desteklerden Faydalanabilecek Yatırımlar:

  1. İmalat sanayindeki yeni yatırım projeleri ile yatırım süreci devam eden, yarım kalmış ya da yatırımı tamamlanarak işletme sermayesi yetersizliği nedeniyle işletmeye geçememiş veya kısmen geçmiş yahut başka sebeplerle faaliyet göstermeyen veya işletme sermayesi ihtiyacı olan imalat sanayi tesisleri.
  2. Çağrı merkezi ve veri merkezi yeni yatırım projeleri.

B- Desteklerden Yararlanma Koşulları:

  1. İmalat sanayiinde asgari sabit yatırım tutarının 2.000.000 Türk Lirası, asgari istihdamın ise 30 kişi olması,
  2. Çağrı merkezi yeni yatırımları için asgari 200 kişilik istihdam ve hizmet sözleşmesi yapmış olması,
  3. Veri merkezi yeni yatırımları için merkezin asgari 5.000 m2 beyaz alanı bulunması ve ANSI-TIA-942’ye göre TIER-3 veya üstü seviyede olması,
  4. Üretim Tesisi Taşıma Destek Paketi, Banka tarafından taşınması uygun görülen tesislerin, asgari son iki yıl üretim faaliyetinin sürdürüldüğünün tespiti, bu Kararın yürürlüğe girmesini takip eden 2 yıl içinde taşınılması ve taşındıktan sonra asgra 200 kişilik istihdamın taahhüt edilmesi şartı ile sağlanabilir.
  5. Kredilendirilecek yatırımın asgari % 30 unun özkaynaklardan karşılanması,

C- Başvuru:

  1. Başvuru Çağrı Dönemi 24 Ocak 2017 – 27 Şubat 2017 tarihleri arasında, Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi’nin belirleyeceği bilgi ve belgelerle birlikte Bankaya veya Kalkınma Ajansları Yatırım Destek Ofislerine yapılacaktır. Van, Bitlis, Hakkari ve Muş illerinde bu kapsamdaki başvurular DAKA Yatırım Destek Ofisleri aracılığıyla yapılabilecektir.

 

D- Taşınmazın Mülkiyetinin Yatırımcıya Devri:

Bu Karar kapsamında, Çağrı Merkezi Destek Paketi hariç olmak üzere, yatırımcıya kiralanmak suretiyle tahsis edilen parsel, taşınmaz ve binaların mülkiyeti, asgari 15 yıl süreyle desteğe konu üretim faaliyetinin sürdürülmesi, asgari istihdam şartının bu sürenin tamamında istihdam edilecek adam ay toplamının % 80 inden az olmamak üzere yerine getirilmesi ve varsa diğer destek koşullarının sağlanması halinde, talebi üzerine yatırımcıya, bina için sağlanan nominal destek tutarı, parsel veya taşınmaz için ise emlak vergisine esas m2 birim değeri toplamı karşılğında devredilebilir.

E- Diğer Hükümler:

  1. Yatırım Yeri Tahsisi Desteği, Bina Yapımı Desteği ve Bina Tahsisi Desteği kapsamında yapılacak işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılabilmesini teminen Hazine taşınmazları hakkında Banka ile Maliye Bakanlığı, Bankanın desteklenmesine karar verdiği yatırımlara ilişkin işlemleri porotokole göre öncelikli olarak gerçekleştirir.
  2. Yatırım Yeri Tahsisi Desteği, Bina Yapımı Desteği ve Bina Tahsisi Desteği kapsamında destek konusu yapılan ancak daha sonra bu kapsamda kıllanılamayacağı anlaşılan taşınmazların; yapılmış ise tahsisi kaldırılır, devredilmiş ise mülkiyeti önceki malikine devredilir.
  3. Bu karar kapsamında desteklenen yatırımlar; desteğe konu üretim ve istihdam taahhüdünün 5 yıl boyunca yerine getirilmiş olması, yatırımı devralan yatırımcının desteğe konu üretim ve istihdam taahhüdünü yerine getirmeyi taahhüt etmesi ve Banka tarafından yapılacak değerlendirmenin de olumlu olması halinde devredilebilir.

 

 

 

 

 

Kaynak: Bakanlar Kurulu Kararı

https://basvuru.kalkinma.com.tr/

SERMAYE ŞİRKETLERİNDE İÇ YÖNERGE UYGULAMASI

“Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu” esas alınıp Anonim ve Limited Şirketler için zorunlu kılınan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) “Toplantı başkanlığı ve iç yönerge” başlıklı 419/2 maddesinde, “İç Yönerge”lerin işleyişinin nasıl olacağı belirtilmiştir. Esas amacıyla aile ve/veya az ortaklı anonim şirketlerinde temsilcisi katılımı olmaksızın yapılacak genel kurul toplantılarında, olası kötü niyet veya usulsüzlükleri önleme amacı güdülerek yasaya konan iç yönerge uygulaması, Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu’na göre şirketler için ihtiyari bir uygulama olup, tescil ve ilan zorunluluğu bulunmadığı halde 6102 sayılı yasaya göre Anonim ve Limited Şirketler için zorunlu kılındığı gibi tescil ve ilana da tabi tutulmuştur. Şirketler, bazen bünyelerinde ihtiyari veya herhangi bir yasadan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle alanında uzman kişilere ihtiyaç duymakta ve çoğu kez de şirket ortağı olmaksızın dışarıdan atanan kişilerin sınırsız yetki sahibi olmasını arzu etmediklerinden, sınırlı yetki verme durumları ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında sınırlı atanacak müdür konumundaki kişilerin yetki sınırlarının tayini, iç yönergelerle tespit edilmektedir.

6102 sayılı yasanın “Yönetimin Devri” başlıklı 367/1 maddesine göre; ” Yönetim kurulu, TTK 367 anlamında düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkilidir.” denilirken, “Yönetim Kurulnun Sınırlı Yetkili Ticari Vekil/Tacir Yardımcıları Tayin Etmesi” başlıklı 371/7. maddesinde ise; ” Yönetim kurulu, TTK’nun 367 nci maddesine göre bir iç yönerge hazırlayıp tescil ve ilan ettirmek suretiyle, iç yönergede görev ve yetkilerini belirlediği temsile yetkili olmayan yönetim kurulu üyelerini veya şirkete hizmet akdi ile bağlı olanları sınırlı yetkiye sahip ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları olarak atayabilir. Bu şekilde yetkilendirilen ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları da ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir.” denilmektedir. Bu açıdan bakıldığında 6102 sayılı yasaya göre iki türlü iç yönerge bulunmaktadır. Bunlar;

1) Şirketlerde Sınırlı Yetkiye İlişkin İç Yönerge

2) Genel Kurulun Çalışma Esas ve Usulleri Hakkında İç Yönerge’dir.

Şirketleri her hususta münferiden veya müştereken temsil edeceklerin yetkileri Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu, Limited Şirketlerde ise Genel Kurul Kararı ile alınabilmektedir. Temsile ait konular veya parasal açıdan yapılacak sınırlama ile atanacak yetkililer bakımından yasanın 419/2. maddesine uygun olarak “yetki sınırının belirlenmiş olduğu” bir iç yönergenin hazırlanarak,  Anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited şirketlerde ise temsile yetkili müdürler kurulu kararı ile tescil ve ilan işleminden sonra veya eş zamanlı olarak atama yapılabilmektedir.

            Özellikle ana sözleşme hazırlanması aşamasında esas sözleşmeye iç yönerge uygulanacağı hususunda hüküm konulması yararlı olacaktır. Her ne kadar bu işlem, sonradan esas sözleşme tadili ile mümkün ise de firma sahiplerine tescil ve ilan açısından ek masraf doğurmaktadır. Bu bakımdan esas sözleşmesinde iç yönerge bakımından hüküm bulunan Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu, Limited Şirketlerde -sınırsız- temsile yetkili müdürler Müdürler Kurulu Kararı ile sınırlı yetki çerçevesini belirleyen bir iç yönerge kabul edilerek tescil ve ilan edilmelidir. İç yönergeyle belirlenen sınırlı yetkilere atanacak kişilerin Ad-Soyad ve T.C.Kimlik Numaraları, iç yönergenin tarih ve sayısına atıf yapılmak suretiyle alınacak Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu, Limited Şirketlerde Genel Kurul Kararı ile belirlenmektedir.

KONSİNYE SATIŞLAR

Herhangi bir malın mülkiyet devri yapılmadan başka bir kişiye satılması amacıyla gönderilmesi, konsinye olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu tanıma uygun olarak gönderilen mala, konsinye mal, satış işlemine de konsinye satış denilmektedir. Literatürde konsinye mal gönderen KONSİNYÖR, kendisine konsinye mal gönderilen de KONSİNYİ olarak ifade edilmektedir. Konsinye olarak yapılan satışlarda sevk irsaliyesi tanzim edilmesi ve satışa konu edilen malların konsinye suretiyle gönderildiğinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Konsinye suretiyle yapılan satışlarda malın konsinyi’ye gönderilmesi satış sözleşmesine dayanmamakta ve mülkiyet devri gerçekleşmemektedir.

Konsinye durumunda, aracı (komisyoncu) malı satın almamaktadır; mallar, kendisinin ya da malı gönderenin saptayacağı fiyatlarla müşterilere satılmak ve satılamayan malların hepsinin ileride sahibine geri gönderilmek şartı ile komisyoncunun zilyetliğine bırakılması işlemine konsinye denilmektedir.

Bu tür satışlarda, malın gönderilmesine bağlı olarak fatura kesilmesi söz konusu değildir. Ancak konsinyi tarafından malın alıcıya teslimi anında satış işlemi gerçekleşmiş olacağından konsinyi alıcı adına satış bedeli üzerinden, konsinyör ise daha önce kararlaştırılan bedel üzerinden konsinyi adına fatura düzenlenmelidir. Konsinyi tarafından düzenlenen satış faturasında hesaplanan Katma Değer Vergisinin ilgili dönem Katma Değer Vergisi (KDV) beyannamesinde beyan edilmesi zorunludur. Malın konsinyi tarafından satışı ile aynı anda kendi alışı da gerçekleştiğinden, konsinyörün bu satışa ait faturayı düzenleyerek katma değer vergisini KDV beyannamesine dahil etmesi gerekmektedir.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10/d maddesine göre, konsinyasyon suretiyle yapılan satışlarda vergiyi doğuran olay, malın alıcıya teslim edildiği tarihte meydana gelmektedir. Bu nedenle teslim, malların komisyoncuya ve konsinyiye tevdiinde değil, malların bunlar tarafından gerçek alıcısına verilmesi anında meydana gelmektedir. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10. maddesine göre malın tesliminden önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi anında vergiyi doğuran olay meydana gelmektedir. Komisyoncular aracılığıyla veya konsinyasyon suretiyle yapılan satışlarda malın sahipleri tarafından, bu aracılara elden verilmesi veya gönderilmesi satış sözleşmesinden kaynaklanmadığı için, mülkiyetin nakline ilişkin bir işlem değildir. Mal satılmak üzere, bu kişilere bırakılmıştır. Gönderen, malın maliki durumundadır. Bu kişiler malın satışına aracıdır. Bu nedenle, malın söz konusu aracı kişilere satılmak üzere gönderilmesi (teslimi) katma değer vergisine tabi tutulmayacaktır.

Konsinye olarak satılmak üzere teslim edilen emtia için faturanın, irsaliye tarihinden itibaren değil, satışın gerçekleştirildiği tarihten itibaren 7 (yedi) gün içinde düzenlenmesi gerekmektedir. Konsinye satışlarda, nihai alıcı belirlenene kadar Katma Değer Vergisi ödeme yükümlülüğü ortaya çıkmayacağı gibi, konsinyiye sevk edilen mallara dayanılarak gelir kaydı da yapılmayacaktır. Mal komisyoncu tarafından satıldığında, sözleşme gereği malı satın alan, adına malı konsinye olarak veren tarafından fatura düzenlenecektir. Komisyoncu ise sözleşme gereği hak ettiği komisyonunu fatura karşılığı malın ilk sahibi konsinyatörden tahsil edecektir.

YENİ NESİL ÖDEME KAYDEDİCİ CİHAZ KULLANMA MECBURİYETİ

 

            426 seri numaralı Vergi Usul Kanunu (VUK) Genel Tebliği ile 01/01/2016 tarihinden itibaren uygulama zorunluluğu getirilen Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları kullanma mecburiyeti, 466 seri numaralı VUK Genel Tebliği ile parasal hadler dikkate alınarak yeniden belirlenmiştir. Parasal hadlerde 2014 yılı satışları veya gayri safi iş hasılatı esas alınmıştır.

Buna göre;

2014 yılı satışları veya gayri safi iş hasılatı:                                                                     – 150 Bin TL’den az olan mükellefler için, 1/1/2017 tarihinden,                                                                      – 150 Bin TL ile 500 Bin TL arasında olan mükellefler için, 1/10/2016 tarihinden,                          – 500 Bin TL ile 1 milyon TL arasında olan mükellefler için, 1/7/2016 tarihinden,                             – 1 milyon TL’yi aşan mükellefler için, 1/4/2016 tarihinden,
itibaren Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanma mecburiyeti başlayacaktır.

Ancak dileyen mükelleflerin yukarıda belirtilen tarihlerden önceki bir tarihte Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları alarak kullanabilmelerine imkan tanınmıştır.

Bilgisayar Bağlantılı Ödeme Kaydedici Cihazları” kullanan mükellefler için Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanma mecburiyetinin başlama tarihi; bu tür cihazların, aynı veya şube şeklindeki işyerlerinde çok sayıda kullanılıyor olmaları, birbirleri ile olduğu kadar değişik çevre birimleri ile de entegre olacak şekilde kullanılmaları, farklı teknik özelliklere sahip olmaları gibi nedenlerle ve bu cihazların kullanıldığı işyerlerinin Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz sistemine en uygun şekilde entegrasyonunu sağlamak amacıyla, yukarıda yer verilen yıllık satış ve gayri safi iş hasılatı tutarlarına bağlı olmaksızın, 1/1/2017 olarak belirlenmiştir.

Sözü edilen tebliğ ile mükelleflerin mevcut ödeme kaydedici cihazlarını bu bölümdeki bentlerde belirtilen tarihleri geçmemek üzere mali hafızaları doluncaya kadar kullanabilmelerine imkan tanınmıştır. Yeni Nesil Ödeme Kaydedici cihaz alarak kullanmaya başlamalarını takiben işletmelerinde mevcut eski ödeme kaydedici cihazlarını Bakanlıkça yayımlanan Genel Tebliğlerde Cihazı hurdaya ayrılan mükellefler, Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları almak suretiyle yükümlülüklerini yerine getirebileceklerdir.

01/01/2015-31/12/2015 tarihleri arasında işe başlayan/başlayacak mükelleflerin Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanım mecburiyeti 1/1/2017 tarihinden itibaren başlayacak olup dileyen mükellefler bu tarihten önce de Bakanlıkça onaylanmış Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları alarak kullanabileceklerdir.

466 seri numaralı VUK Genel Tebliği ile 01/01/2016 tarihinden sonra işe başlayacak mükelleflerin Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları kullanma mecburiyeti işe başlama tarihinden itibaren normal yörelerde 30 gün, kalkınmada öncelikli yörelerde ise 60 gün olarak belirlenmiştir.

Akaryakıt pompalarına bağlanan ödeme kaydedici cihazları kullanmak zorunda olan mükellefler bakımından Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihazları kullanma mecburiyeti, Gelir İdaresi Başkanlığı’nca konuya ilişkin hazırlanacak teknik kılavuz ve mesajlaşma protokolü dokümanlarının hazırlanarak ilan edilmesi ve zorunluluk başlangıç tarihlerinin Bakanlıkça belirlenmesini müteakip belirtilen tarihlerden itibaren başlayacaktır.

Kaynakça: 466 seri numaralı VUK Genel Tebliği

5941 SAYILI ÇEK KANUNU

Kıymetli evrak türlerinden biri olan çek’in muteber bir ödeme aracı haline getirilmesi ve kayıtdışılığını önlemek amacıyla, 20.12.2009 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren “5941 Sayılı Çek Kanunu” ile çeklerin kullanımı açısından düzenlemeler yapılarak, ilgili tüm taraflara önemli sorumluluklar getirilmiştir. Anılan yasa ile tacir çeki-tacir olmayan (esnaf) çeki ayırımı yapılmış ve “tacir çeki” olarak nitelenen yeni bir çek çeşidi getirilmiştir. Ticari ilişki çerçevesinde ve tacir sıfatıyla düzenlenecek çekin yalnızca tacir kişiye özgü çek olması gerektiği ifade edilmiştir. Yapılan düzenleme sonucu bir kişinin tacir sıfatıyla keşide edeceği çek ile tacir olmayan kişinin düzenleyeceği çek birbirinden ayrılmıştır. Tacir kişi, iştigal ettiği ticari faaliyet dışında bulunduğu ticari ilişkilerle ilgili olarak tacir çeki düzenleyememektedir. Tacir olmayan kişi kendi adına tacir çeki düzenleyememekte ve fakat tacir sıfatını haiz bir tüzel kişiyi temsilen bu tüzel kişi adına düzenlenen tacir çekini imzalayabilmektedir. Böylece tacir sıfatını haiz tüzel kişinin taraf olduğu ticari ilişkilerde, bu tüzel kişinin borcuna karşılık olarak organlarında görev yapan veya temsilcisi sıfatını taşıyan ya da herhangi bir gerçek kişi adına açılmış çek hesabıyla ilişkilendirilmiş çek keşide edilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Mezkur yasada hamiline olan çekler bakımından da düzenleme yapılarak, hamiline düzenlenecek çeklerin diğer çek defterlerinden açıkça ayırt edilebilecek şekilde bastırılması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin görüldüğü ayrı bir çek hesabı açılması gerekmektedir.

5941 sayılı kanuna göre tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekleri açıkça ayırt edebilmek amacıyla aşağıda yer alan esaslar uygulanmaktadır:

1-Lacivert çek : Tacir Çeki

2-Kırmızı çek : Hamiline Düzenlenen Tacir Çeki

3-Yeşil çek : Tacir Olmayan Gerçek Kişi Çeki

4-Kahverengi çek : Hamiline Düzenlenen Tacir Olmayan Kişi Çeki

Tacirin ticarî işletmesiyle ilgili iş ve işlemlerinde, tacir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile, bankaya gerçek dışı beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile, beyanname almadan veya beyannameye rağmen, hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunan kişiye veya bu kişinin yönetim organında görev yaptığı veya temsilcisi ya da imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri veren banka görevlileri elli günden yüzelli güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılmaktadır.

Çeklerin yasadaki kurallara uygun olarak kullanılmasını temin için banka ve finans kurumlarına da bir takım yükümlülükler getirilmiştir. Banka ve finans kurumları tarafından çek hesabı açtırmak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin çek hesabı açma ile ilgili yasaklarının olup olmadığının kontrolü yanında, ayrıca ekonomik ve sosyal durumlarını inceleyip gerekli özeni göstermeleri gerekmektedir. Banka veya finans kurumlarından çek hesabı açmak isteyen kişi tacir, esnaf veya sanatkar olup olmadığını, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hakkında bankaya yazılı beyanda bulunmak zorundadır. Çek hesabı sahipleri ile ilgili tüm bilgiler, bu hesaplardan çek ile ödeme yapılan kişilere ait bilgiler, yapılan ödeme tutarları ile ilgili tüm bilgiler dönemler itibariyle Gelir İdaresi Başkanlığı’na bildirilmektedir. Ayrıca bankalara çekin türüne uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda sorumluluk getirilmiştir. Bankaların, hamiline düzenlenmesi yasak olan çeklerin (Lacivert ve Yeşil Çek) hamiline düzenlendiğini tespit etmeleri halinde, bu hususu tespit tarihinden itibaren en geç bir hafta içinde Cumhuriyet Başsavcılığı ile Gelir İdaresi Başkanlığı’na bildirim yapma zorunlulukları bulunmaktadır.