MESLEKİ YETERLİLİK BELGESİ ZORUNLULUĞU

 

“Ulusal Mesleki Yeterlilik Sistemi; ulusal meslek standartlarının oluşturulduğu, mesleki ve teknik eğitim ve öğretim programlarının bu standartlara göre hazırlandığı, işgücünün mesleki yeterliliğinin akredite olmuş ve Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilmiş kuruluşlarca ölçme ve değerlendirme merkezlerinde yapılan teorik ve uygulamalı sınavlar sonucunda belgelendirildiği, alınan belgelerin ulusal ve uluslararası düzeyde kıyaslanabilirliğinin sağlandığı, hayat boyu öğrenmenin desteklendiği, formel (örgün) eğitim almadan mesleği öğrenen kişilere bilgi ve becerilerini belgelendirme imkanının verildiği ve iş dünyası temsilcilerinin sürece ilişkin tüm kararlara aktif olarak katıldığı, kalite güvencesinin sağlandığı, adil, şeffaf ve güvenilir bir sistemdir.”             Ülkemizde bu amaçla 6645 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan kanunla, 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu’nda yapılan değişikliklere göre 26 Mayıs 2016 tarihinden itibaren uygulanmak üzere; 17’si inşaat, 10’u enerji, 7’si otomotiv, 6’sı metal sektörlerinde olmak üzere ilk etapta toplam 40 meslekte; Tehlikeli ve Çok tehlikeli işlerde çalıştırılan belli iş gruplarına yönelik “Mesleki Yeterlilik Belgesi” zorunluluğu getirilmiştir. Tabiplik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik, eczacılık, veterinerlik, mühendislik ve mimarlık meslekleri ile en az lisans düzeyinde öğrenimi gerektiren ve mesleğe giriş şartları kanunla düzenlenmiş olan meslekler dışındaki tüm meslekler 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu kapsamına girmektedir. Bakanlık tarafından uygulama alanı genişletilerek 40 olan sayıya, 25 Mart 2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 8 meslek daha ilave edilerek 48’e yükseltilmiştir.

Buna göre Mesleki Yeterlilik Belgesi olmayan sigortalılar belirtilen iş kollarında çalıştırılamayacaktır. Denetimler iş müfettişlerince yapılacaktır. Kanuna göre belgesiz çalışan her bir çalışan için işveren veya işveren vekillerine 500 TL idari para cezası kesilecektir.

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’na göre ustalık belgesi almış olanlar ile Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı meslekî ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin meslekî ve teknik eğitim veren okul ve bölümlerinden mezun olup, diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için Mesleki Yeterlilik Belgesi şartı aranmayacaktır.

Hal böyle iken 26 Mayıs 2016 tarihinden itibaren getirilen zorunluluk, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklama ile 31 Aralık 2016 tarihine ertelenmiştir.

Kanun kapsamında sınav ve belgelendirme sürecinin tamamı, yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarınca yürütülmektedir. Bireyler sınav başvurularını belge almak istedikleri ulusal yeterliliklerde yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarına yapmak zorundadırlar. Belge zorunluluğu getirilen mesleklere ilişkin olarak Yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin 31/12/2017 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücreti, 1/1/2018 tarihinden 31/12/2019 tarihine kadar ise belge masrafı ile sınav ücretinin yarısı fondan karşılanacaktır.

Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunluluğu 31 Aralık 2016 tarihine kadar uzatılan meslekler:

“Ahşap Kalıpçı Seviye 3, Alçı Levha Uygulayıcısı Seviye 3, Alçı Sıva Uygulayıcısı Seviye 3, Alüminyum Kaynakçısı Seviye 3, Bacacı Seviye 3, Bacacı Seviye 4, Betonarme Demircisi Seviye 3, Betoncu Seviye 3, Çelik Kaynakçısı Seviye 3, Direnç Kaynak Ayarcısı Seviye 4, Doğal Gaz, Altyapı Yapım Kontrol Personeli Seviye 4, Doğal Gaz Çelik Boru Kaynakçısı Seviye 3, Doğal Gaz Isıtma ve Gaz Yakıcı Cihaz Servis Personeli Seviye 4, Doğal Gaz İşletme Bakım Operatörü Seviye 4, Doğal Gaz Polietilen Boru Kaynakçısı Seviye 3, Doğal Gaz Polietilen Boru Kaynakçısı Seviye 4, Duvarcı Seviye 3, Endüstriyel Boru Montajcısı Seviye 3, Hidrolik Pnömatikçi Seviye 4, Hidrolik Pnömatikçi Seviye 5, Isı Yalıtımcısı Seviye 3, Isıtma ve Doğal Gaz İç Tesisat, Yapım Personeli Seviye 3, İnşaat Boyacısı Seviye 3, İskele Kurulum Elemanı Seviye 3, Kaynak Operatörü Seviye 4, Makine Bakımcı Seviye 3, Makine Bakımcı Seviye 4, Makine Bakımcı Seviye 5, Otomotiv Elektromekanikçisi Seviye 5, Otomotiv Mekanikçisi Seviye 4, Otomotiv Montajcısı Seviye 3, Otomotiv Sac ve Gövde Kaynakçısı Seviye 3, Panel Kalıpçı Seviye 3, Plastik Kaynakçısı Seviye 3, Seramik Karo Kaplamacısı Seviye 3, Ses Yalıtımcısı Seviye 3, Sıvacı Seviye 3, Su Yalıtımcısı Seviye 3, Tünel Kalıpçısı Seviye 3, Yangın Yalıtımcısı Seviye 3.”

Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunluluğu 25 Mart 2017 tarihine kadar uzatılan meslekler:

“Asansör Bakım ve Onarımcısı (seviye 3 ve 4), Asansör Montajcısı (seviye 3 ve 4), CNC Programcısı (seviye 4 ve 5) ve Metal Sac İşlemeci (seviye 3 ve 4)”

 

DAHİLDE İŞLEME REJİMİ

 

İhraç ürünlerinin üretimi için ithal edilen ve ithali, gümrük vergisine tabi girdilere gümrük muafiyeti sağlayan ihracatı teşvik politikası aracı olan bu işlem, “Dahilde İşleme Rejimi” olarak adlandırılmaktadır. Firmalar, ihraç edilmesi düşünülen malların üretiminde kullanılacak olan hammadde, yardımcı madde, yarı mamul, mamul, ara malı ve ambalaj malzemelerinin, başta çeşitli vergisel yüklerden muaf olmak ve ihracat taahhüdünde bulunmak koşuluyla, çeşitli kolaylıklar ve teşviklerden yararlanabilmektedirler. Sözü edilen bu teşviklerden yararlanabilmek için “Dahilde İşleme İzin Belgesi” alınması zorunludur. Dahilde İşleme Rejimine ait düzenlemeler “Dış Ticaret Mevzuatı” çerçevesinde yapılmaktadır. Dahilde İşleme İzin Belgesi ise; Gümrük muafiyetli ithalat ve/veya yurt içi alımlara imkan sağlayan Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca düzenlenen belgedir. Türkiye Gümrük Bölgesinde (serbest bölgeler hariç) yerleşik firmalar tarafından, yukarıda belirtilen bilgi ve belgelerle Müsteşarlığa yapılan müracaatlar;

  1. İthal eşyanın işlem görmüş ürünlerin üretiminde kullanıldığının tespitinin mümkün olması,
  2. Türkiye Gümrük Bölgesindeki üreticilerin temel ekonomik çıkarları ve yerli üretimin olumsuz etkilenmemesi,
  3. İşleme faaliyetinin, katma değer yaratan ve kapasite kullanımını arttıran bir faaliyet olması yanında, mamulün rekabet edebilirliği ile ihraç potansiyelini arttıran koşullar yaratıyor olması,
  4. Firmaların, Dahilde İşleme İzin Belgeleri kapsamında gerçekleştirdiği performansı,

kriterleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Buna göre anılan müsteşarlık tarafından yapılan değerlendirme sonucunda İthal ve ihraç eşyasının 8-12’li bazda gümrük tarife istatistik pozisyonunu, adını, verimlilik oranına göre belirlenen miktarını, değerini, Belge süresini, ve Döviz kullanım oranını belirleyerek, proje bazında Dahilde İşleme İzin Belgesini verir veya talebi reddeder. Esas itibariyle Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında döviz kullanım oranı azami % 80’dir. Belge kapsamında ithaline müsaade edilecek işletme malzemesi değerinin ihracat taahhüdüne oranı, bu oranının içerisinde kalmak kaydıyla % 2’yi geçemez.

Dahilde İşleme tedbirleri, sağladıkları avantajlar ve işleyiş şekilleri bakımından iki şekildedir. Bunlar;

1- Şartlı Muafiyet Sistemi: Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında ihracı taahhüt edilen işlem görmüş ürünlerin üretiminde gerekli olan ve serbest dolaşımda bulunmayan hammadde, yardımcı madde, yarı mamul, mamul ile ambalaj ve işletme malzemelerinin, Türkiye Gümrük Bölgesinde (serbest bölgeler hariç) yerleşik firmalarca bedelli ve/veya bedelsiz ithaline ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmaksızın ve bu ithalattan doğan vergi kadar teminat alınarak izin verilmesidir. Yapılan düzenlemeler çerçevesinde hammadde, yardımcı madde, yarı mamul, mamul ile ambalaj ve işletme malzemelerinin temini yurt içinden de yapılabilmektedir.

Bu sistemde ihracatçılar, ithal ettikleri girdilere karşılık gelen vergileri ödemeyip, ithalatın yapıldığı gümrük idaresi saymanlıklarına, hesaplanan vergi tutarı kadar bir teminat yatırmak suretiyle vergileri askıya aldırtma hakkına sahiptirler. İthalatla ilgili vergi muafiyetinden yararlanmak, ancak ihracat taahhüdünün yerine getirilmesi ile kesinlik kazanmaktadır.

2- Geri Ödeme Sistemi: İthalat Rejimi çerçevesinde her türlü vergisi ödenerek serbest dolaşıma giren malların kullanılması ile üretilen mamullerin Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında 3. ülkelere ihracı halinde ithalat esnasında tahsil edilen vergiler geri ödenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, firma eğer ihracat yapma düşüncesinde ise, ithalat esnasında Gümrük Beyannamesi üzerine malların “geri ödeme sistemi” çerçevesinde ithal edildiğinin kaydedilmesidir. İthalat esnasında ödenmiş olan vergilerin geri alınabilmesi için, ithalatı takip eden altı ay içerisinde dahilde işleme izin belgesi almak için müracaat edilmesi gerekmektedir.
Geri Ödeme Sistemi çerçevesinde düzenlenen Dahilde İşleme İzin Belgesi ihracat taahhüdünün kapatılmasını müteakip üç ay içerisinde, ithalat sırasında ödenen vergilerin iadesi için ilgili gümrük idaresine müracaat edilmesi gerekmektedir.

İHTİYATİ HACİZ

 

 

6183 sayılı “Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun” (AATUHK) gereği; “..ileride tahakkuk edecek olan veya tahakkuk etmiş olup da henüz vadesi geçmemiş bulunan ya da vadesi geçtiği halde ödeme emri tebliğ edilmemiş olan amme alacağının tahsil güvenliğini sağlamak üzere yapılan..” işlem, ihtiyati haciz olarak tanımlanmıştır.

İhtiyati haciz işlemi, haciz yapmaya yetkili tahsil dairesi tarafından tanzim olunan ve alacaklı  amme idaresinin mahallin en büyük memuru olan vali, kaymakam veya yetkilendireceği memur tarafından onaylanan haciz varakaları esas alınarak yapılmaktadır. AATUHK’na göre kamu alacağını güvence altına almak için uygulanan teminat isteme şekli dikkate alındığında ihtiyati haciz işlemi, buna göre daha ağır ve caydırıcı olmaktadır. İhtiyati haciz işlemi ile ilgili uygulama AATUHK’nun 13, 14 ve 15. maddelerinde izah edilerek uyulması gereken kurallar belirtilmiştir. Bu uygulama ile aslında ihtiyati hacze muhatap olan yükümlünün beyanı söz konusu değildir. İdare kendi tasarruf yetkisine istinaden re’sen ihtiyati haciz işlemi yapmaktadır. Mezkur yasaya göre ihtiyati haciz işlemi, aşağıdaki hususlardan  herhangi birinin varlığı halinde zaman sınırlaması olmaksızın alacaklı amme idaresinin mahallin en büyük memurunun kararıyla, haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlere göre hemen tatbik edilmektedir. Bunlar;

  • AATUHK’na göre teminat istenmesini gerektirecek hallerin varlığı ; Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 344. maddesine göre vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ile aynı yasanın 359. maddesinde izah olunan hususlara ait amme alacağının salınması için gerekli işlemlere başlanması halinde vergi incelemesine yetkili memurlarca veya Türkiye’de ikametgahı bulunmayan amme borçlusunun durumu, amme alacağının tahsilinin tehlikede olduğunu gösteriyorsa teminat istenebilmektedir.
  • Borçlunun ikametgahının belli olmaması
  • Borçlunun kaçması, mallarını kaçırması ve hileli yollara sapma ihtimali veya ihtimalleri varsa,
  • Borçludan teminat göstermesi istendiği halde belli müddette teminat veya kefil göstermemiş yahut şahsi kefalet teklifi veya gösterdiği kefil kabul edilmemişse,
  • Mal bildirimine çağrılan borçlu belli müddet içinde mal bildiriminde bulunmamış veya eksik bildirimde bulunmuş ise,
  • Amme davası açılmış ise,
  • AATUHK’nun 27, 29 ve 30. maddelerinin tatbikini gerektiren hallerin varlığı.

 

6183 sayılı kanuna göre, ihtiyati haciz işleminde asıl muhatap, ihtiyati hacze konu amme borcunun kendi mal varlığından ödemek durumunda olan şahıslar olup, bunlar vergi mükellefleri, adlarına vergi cezası salınanlar vb.nin tümünü kapsamaktadır. Ancak anılan yasanın 3. maddesine göre kanuni temsilciler ile mirasçılar, kefil ve yabancı gerçek ve tüzel kişi mümessilleri amme borçluları da bu yasanın uygulanması bakımından sorumlu tutulmuşlardır.

İhtiyati haciz işlemi üç safhada gerçekleşmektedir. Bunlar sırasıyla;

  1. Tahakkuk etmemiş amme alacakları için ihtiyati tahakkuk kararının alınması,
  2. İhtiyati haciz kararı alınması,
  3. İhtiyati haciz varakasının tanzim olunup onaylanmasıdır.

 

6183 sayılı yasaya göre ihtiyati hacze muhatap olan amme borçlularının haczin tatbiki, gıyapta yapılan haciz işleminde haczin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde vergi mahkemesi nezdinde itirazları mümkündür. Yapılan itirazı müteakiben vergi mahkemelerinin verecekleri kararlar anılan yasanın 15. maddesine göre kesindir.

Ayrıca anılan yasanın 16.maddesine göre amme borçlusunun menkul mallar hariç olmak üzere teminat göstermesi halinde ihtiyati haciz, haczi koyan merci tarafından kaldırılmaktadır.

 

 

İFLAS ERTELEME

 

Ekonomideki konjoktürel dalgalanmalar neticesinde firmalar zaman zaman finansal risklere maruz kalmakta, piyasada büyük başarıları olan firmalar bile tüm varlıklarını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalmakta, bazen de iflas ederek ekonomik değerlerini tamamen yitirmektedirler. Bu olası risklere karşı modern hukuk sistemlerinde “iflas erteleme” ve “yeniden yapılandırma” müessesleri geliştirilmiştir. Bu nedenle, firmaların bir anda haciz ve iflas tehdidi ile yok edilmesi yerine, profesyonel yöneticiler ve mahkeme yoluyla kendilerine bir iyileştirme imkanı tanınmıştır. Ancak uygulamada pek çok firmanın iflas erteleme hakkından bi haber durumda, ya da haberdar oldukları halde yanlış bir şekilde iflas erteleme talebinde bulunarak bu imkandan yararlanamadıkları görülmektedir. İflas erteleme talebinin en önemli reddedilme nedeni ise makul ve ikna edici bir borç ödeme projesinin sunulamamış olmasıdır.

İflas ertelemesi; “mali açıdan bilançosunda yer alan aktif değerleri pasif değerleri karşılayamayan, yani borca batık olan bir şirketin mahkeme tarafından atanacak bir kayyım nezaretinde ve belli bir süre içerisinde mali durumlarının düzeltilerek iflastan kurtulmaları için öngörülmüş olan bir müessese” olarak tanımlanabilir. İflas erteleme uygulamasından sadece sermaye şirketleri ve kooperatifler yararlanabilmektedir.

İflas ertelemesi kararı verilebilmesi için öncelikle şirketin borca batık olması, yani varlık ve alacaklarının borçlarını karşılayamamış olması ve bu batıklıktan çıkabilecek makul ve mahkemeyi ikna edebilir bir borç ödeme projesi olması gerekir. Mahkemeye başvurulması ile birlikte mahkemeden tedbir talep edilmekte ve kayyım atanmaktadır; bu karar verildiğinde şirketler aleyhinde başlatılan yasal takipler durmaktadır. Yargılama sonunda mahkeme iflas ertelemesine karar verdiği taktirde bir yıl süre ile iflas ertelenmiş sayılmakta ve bu süreçte kayyım idaresindeki şirkete haciz işlemi uygulanmamaktadır. 1. yılın sonunda mahkemenin kayyım raporu ve iyileştirme projesinin uygulanıp uygulanmadığı konusundaki kanaatine göre 4 yılı geçmemek şartıyla 1’er yıllık erteleme kararı verilebilmektedir.

Mali yapısı bozulan herhangi bir şirketin içinde bulunduğu durumdan çıkmak için yapacağı/yapması gereken ticari kararların yer aldığı plan, “iyileştirme projesi” olarak adlandırılmakta ve iflas erteleme kararlarında büyük öneme sahip olmaktadır. İflas erteleme kararı verildiği anda mevcut icra takipleri durduğu gibi yeni takipler de başlamamaktadır. Bu açıdan şirket iflas erteleme sürecinde icra işlemleri takip dışı hale gelmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nun iflas ertelemesi ile ilgili 179/b maddesinde “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanun’a göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilen amme alacaklarına ilişkin tahsil zamanaşımı, iflas ertelemesi süresince işlememektedir. Yani iflas ertelemesi süresinde tahsil zamanaşımı durmakta, iflas erteleme süresinden sonra yeniden başlamaktadır.

İflas durumunda zamanaşımı süresi aciz vesikasına bağlanmıştır. İcra ve İflas Kanunu gereğince borçlunun iflasına hükmedilmesi sonucunda mallarının tasfiye edilmesine rağmen alacaklıların alacaklarını tahsil edememeleri durumunda aciz vesikası düzenlenmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nun 143-6. maddesinde “Bu borç, borçluya karşı, aciz vesikasının düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, iflasına karar verilen amme borçlusu hakkında İcra ve İflas Kanunun’un ilgili maddeleri uyarınca yapılan tasfiye sonucunda amme alacağının tahsil edilememesi halinde aciz vesikasının düzenlendiği tarihten itibaren yirmi yıl geçtikten sonra bu alacak zamanaşımına uğrayacaktır.

VERGİ USUL KANUNU’NA GÖRE TEMİNAT UYGULAMASI

 

Sahte belge düzenlediği tespit edilen kişilerin bu girişimlerine devam etmelerini engellemek amacıyla; tekrar işe başlamaları veya başka işletmeleri devralmaları, sahte belge düzenledikleri vergi inceleme raporu ile tespit edilmesi ve bu durumlarının kesinleşmesi veya meslek mensupları tarafından sahte belge düzenlenmesine iştirak edilmesi hallerinde teminat talep edilmesi uygulaması getirilmiştir.

 

Bu kapsamda olmak üzere 6455 sayılı yasanın 1.maddesi ile Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) “İşe Başlamayı Bildirme” başlıklı 153 üncü maddesinden sonra gelmek üzere “Teminat Uygulaması” başlıklı 153/A maddesi eklenmiştir. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmek amacıyla getirilen düzenlemeye göre; sadece sahte belge düzenlemek kastı ile mükellefiyet tesis ettirdiği vergi inceleme raporuyla tespit edilip mükellefiyeti terkin edilenlerin, yeniden mükellefiyet tesis ettirme talebiyle vergi dairesine işe başlama bildiriminde bulunmaları ve Serbet Muhasebeci Mali Müşavir veya Yeminli Mali Müşavir olarak faaliyet gösteren meslek mensupları tarafından sahte belge düzenlenmesine iştirak edilmesi hallerinde, bu kişilerden teminat alınması suretiyle vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi hedeflenmektedir.

 

Buna göre; “başkaca bir ticari, zirai ve mesleki faaliyeti olmadığı halde, yalnızca sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiğinin vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından düzenlenen rapor ile tespit edilmesi ve mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin raporda belirtilmesi üzerine, işi bırakmış addolunan ve mükellefiyet kayıtları vergi dairesince terkin edilenlerden;

*  Şahıs işletmelerinde işletme sahibinin,

*  Tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlerin ve

*  Adi ortaklıklarda ortaklardan her birinin,

*  Serbest meslek erbabının,

* Ticaret şirketlerinde; şirketin kanuni temsilcilerinin, yönetim kurulu üyelerinin, şirket sermayesinin asgari % 10’una sahip olan gerçek veya tüzel kişilerin ya da bunların asgari % 10 ortağı olduğu veya yönetiminde bulundukları teşebbüslerin,

* Düzenlenen raporda fiillerin işlenmesinde bilfiil bulundukları tespit edilenlerin,

 

işe başlama bildiriminde bulunması halinde, bunlar adına mükellefiyet tesis edilebilmesi için aşağıdaki iki şartın yerine getirilmesi istenmektedir.

 

  1. a) İşe başlama bildiriminde bulunanların ve mükellefiyeti terkin edilenlerin tüm vergi borçlarının ödenmiş olması,
  2. b) 6183 sayılı yasanın 10. maddesinin birinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan para, süresiz teminat mektubu veya devlet iç borçlanma senetleri türünden teminat verilmiş olması.”

 

Anılan madde hükmü uyarınca; sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiği vergi inceleme raporu ile tespit edilip mükellefiyeti terkin edilenlerin, yeniden mükellefiyet tesis ettirme talebiyle vergi dairesine işe başlama bildiriminde bulunmaları halinde, bunlar adına mükellefiyet tesis edilebilmesi için öncelikle, işe başlama bildiriminde bulunanların ve mükellefiyeti terkin edilenlerin tüm vergi borçlarının ödenmiş ve 88.000 TL (2016 yılı için) tutarında teminat verilmiş olması gerekmektedir. Ancak teminat vermekle zorunlu tutulanlar nezdinde düzenlenen Vergi İnceleme Raporlarında, bu kişilerce düzenlendiği tespit edilen sahte belgelerde yer alan toplam tutarın % 10’undan az olmayacak şekilde teminat verilmesi gerekmektedir.

Teminat vermekle zorunlu tutulanların, teminat alınmasını takip eden takvim yılının başından itibaren üç yıl içinde, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanılması hariç, Vergi Usul Kanunu’nun “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı 359 uncu maddesinde sayılan fiillerden herhangi birinin işlenmediğinin tespit edilmesi halinde alınmış olan teminat başkaca vergi borcu bulunmaması kaydıyla mükellefe iade edilecektir.

Mezkur yasa ile getirilen en önemli hususlardan birisi ise; mükellefiyeti terkin edilenlerin bu fiillerine iştirak ettiği “vergi inceleme raporuyla tespit edilen ve bu durumu kesinleşen” Serbest Muhasebesi Mali Müşavir (SMMM) veya Yeminli Mali Müşavir (YMM) olarak faaliyette bulunan meslek mensupları hakkında üç yıl süreyle geçici olarak mesleki faaliyetten alıkoyma cezası uygulanacak olmasıdır. Bu sürenin sonunda, meslek mensubunun tekrar faaliyete başlamak istemesi halinde kendisinden bir ay içinde 88.000 TL tutarından ve düzenlenmiş olan sahte belgelerde yer alan toplam tutarın % 10’undan az olmamak üzere yazılı olarak teminat istenecektir. Ancak teminat alınmasını takip eden takvim yılının başından itibaren beş yıl içinde mezkur fiillerin işlendiğinin veya bu fiillere iştirak edildiğinin tespit edilmemiş olması halinde alınmış olan teminat başkaca vergi borcu bulunmaması durumunda meslek mensubuna iade edilmekte, aksi taktirde anılan fiillerin tekrar işlendiğinin veya bunlara iştirak edildiğinin tespit edilmesi halinde, meslek mensuplarının meslekten men cezasına muhatap olmaları söz konusu olacaktır.

 

 

 

 

 

6663 SAYILI TORBA YASA KAPSAMINDA GENÇLERE YÖNELİK VERGİSEL DÜZENLEMELER

 

 

            “6663 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun29/01/2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup, ülkemizdeki gençlere yönelik olarak; Gelir Vergisi Kanununda, genç girişimcilere kazanç istisnası ve ticari kazancı basit usulde tespit edilen mükelleflerin, “sadece basit usulde tespit edilen ticari kazançlarının bir kısmı üzerinden” gelir vergisi alınmamasına, Harçlar Kanununda ise sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla, 25 yaşını doldurmamış gençlerden pasaport harcı alınmamasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

Yapılan düzenleme ile ekonomik alanda faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla, ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına “ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibariyle 29 yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin”, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 75.000 Türk lirasına kadar olan kısmı maddede belirtilen şartlarla gelir vergisinden müstesna tutulmaktadır. Bu bağlamda; Gelir Vergisi Kanunu’nun mülga mükerrer 20 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenleme yapılmıştır.

“Mükerrer Madde 20- Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibariyle yirmidokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının “75.000 Türk lirasına ” kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

  1. İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması,
  2. Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi (Çırak, kalfa veya yardımcı işçi çalıştırmak ya da seyahat, hastalık, askerlik, tutukluluk ve hükümlülük gibi zaruri ayrılmalar dolayısıyla geçici olarak işinde bilfiil çalışmamak bu şartı bozmaz),
  3. Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması halinde tüm ortakların işe başlama tarihi itibariyle bu maddedeki şartları taşıması,
  4. Ölüm nedeniyle faaliyetin eş ve çocuklar tarafından devralınması hali hariç olmak üzere, faaliyeti durdurulan veya faaliyetine devam eden bir işletmenin ya da mesleki faaliyetin eş veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın hısımlarından devralınmamış olması,
  5. Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.

İstisna kapsamındaki faaliyetlerden kazanç elde edilmemesi veya istisna haddinin altında kazanç elde edilmesi hallerinde dahi yıllık beyanname verilir.

Bu istisnanın, bu Kanunun 94 üncü maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

Kanunun 2.maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesine eklenen (15) numaralı bent ile ticari kazancı basit usulde tespit edilen mükelleflerin, 01/01/2016 tarihinden itibaren “sadece basit usulde tespit edilen ticari kazançlarının” 8.000 Türk Liralık kısmı üzerinden gelir vergisi alınmaması sağlanmıştır. 8.000 Türk Liralık yıllık indirim tutarının, her yıl günün ekonomik koşullarına uygun olarak yeniden belirlenmesine imkan tanınmıştır. Fakat takvim yılı içinde basit usulden gerçek usule geçen mükellefler istisna kapsamı dışında tutulmuştur.

Kanunun 4.maddesiyle 492 sayılı Harçlar Kanununun 85 inci maddesine eklenen (h) bendi ile; sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla “tahsili devam eden” 25 yaşını doldurmamış gençlere verilecek pasaportlardan harç alınmamasına yönelik düzenleme yapılmıştır.

            Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanacak ikincil düzenlemeler ile bu maddelerin uygulanmasına ait usul ve esaslar belirlenecektir.

 

Kaynak:                                                                                                                                       6663 sayılı Kanun

 

GÜMRÜK VERGİSİ

 

 

Vergi gelirlerinin artırılmasının yanında, yerli tarım ve sanayinin korunması, ödemeler bilançosunun dengede tutulması gibi amaçları gerçekleştirmek amacıyla 4458 sayılı Gümrük Kanunu ihdas edilmiştir. Anılan kanun ve buna bağlı olarak yayımlanan Gümrük Yönetmelikleri, gümrük mevzuatında önemli bir yere sahiptir. Vergi Usul Kanunu’nun kapsamı dışında tutulan ve vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi ve mali disiplinin önemli bir parçası olan gümrük vergileri, Gümrük Kanunu ile usul ve ceza hükümlerini içerecek şekilde uygulama alanı bulmuştur.

Genel olarak bir ülke sınırından girerek her türlü madde ve ürünün ithalatında alınan ve konusu, vergiye tabi olduğu gümrük tarifesinde belirtilen Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesine giren eşyayı oluşturan bir vergi türüdür. Ülkemizin kara suları, iç sular ve hava sahası gümrük bölgesine dahil edilmiştir. Ancak transit rejimi, antrepo rejimi, dahilde işleme rejimi, gümrük kontrolü altında işleme rejimi ve serbest bölgeler rejimi çerçevesinde kullanılan yerler Türkiye gümrük hattı dışında sayılmıştır. Zira bu rejimler, malların Türkiye’de serbest dolaşımına izin vermemekte ve içerdikleri aşamalar da ithalata benzemekle birlikte tam bir ithalat olarak değerlendirilmemektedir. Herhangi bir eşyanın gümrük vergisine konu edilebilmesi için, kesinlikle ithal edilmesi gerekmektedir.

Gümrük Kanunu’na göre, gümrük yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olan kişiler bu verginin mükellefidirler. Ancak kendilerine yetki verilen gümrük müşavirleri de, mükellef adına beyanda bulunabilmektedirler. Mezkur yasaya göre, mükellef gümrük vergisini ödedikten sonra son tüketici veya kullanıcı ise aynı zamanda vergiyi taşıyan kişi olarak kabul edilmektedir. Mükellefin malın ithalini takiben satması söz konusu ise, ödenen vergiyi malın fiyatına ekleyerek tüketici veya kullanıcılara kanuni yansıma mekanizmasına uygun şekilde aktarmaktadır.

Gümrük mevzuatında en fazla gümrük vergisine tabi olan eşyanın Türkiye’de serbestçe alınıp-satılması ve kullanılmasını ifade eden serbest dolaşıma girme şekli yaygındır. Yolcu beraberinde gelen eşya gibi sözlü beyana tabi olan eşyada, bu beyana ait tahakkuk belgesinin mükellef tarafından imzalanması, posta aracılığıyla gönderilen eşyada eşyaya ilişkin belgelerin idare tarafından tescil edilmesi vergiyi doğuran olay olarak değerlendirilmektedir. Gümrük vergisinin matrahı bazı eşya türleri için değer, bazıları için de miktar esaslı olarak tespit edilmiştir.

Gümrük vergisi, mükellefin gümrük giriş beyannamesi ile yazılı beyanı üzerine tarh ve Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonundaki cetvele göre hesaplanmaktadır.  Gümrük beyannamesinde ithal edilecek eşyanın cinsi, çeşidi, niteliği ile gümrük giriş tarife cetvelindeki tertip ve tasnifi belirtilerek uygun şekilde tanzim edilmektedir. Ancak yukarıda da ifade edildiği üzere yolcu beraberinde eşya uygulaması gibi hallerde sözlü beyan yeterli görülmektedir. Hesaplanan gümrük vergisinin tamamı, tebliğ tarihinden itibaren on günlük süre içinde ve bir defada ödenir.

Mükellef ile gümrük idaresi arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için ilk önce idari yola gidilmesi zorunlu kılınmıştır. Mükellefler, kendilerine tebliğ edilen gümrük vergilerine karşı, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde gümrük idarelerine yazılı olarak başvurarak düzeltme talebinde bulunabilirler. Düzeltme yolundan bir netice elde edemeyen mükelleflerin itiraz düzeltme kararı gümrük idaresi tarafından alınmışsa tebliğ tarihinden 7 gün içerisinde bağlı bulunulan başmüdürlüğe, başmüdürlük tarafından alınmışsa 15 gün içerisinde müsteşarlığa yapılmalıdır.  Mükellefler, itiraz üzerine aleyhlerine verilen kararlara karşı 30 gün içinde kararı veren yerde bulunan vergi mahkemesine dava açabilirler.

 

GEÇİCİ KORUMA SAĞLANAN YABANCILARIN ÇALIŞMA İZİNLERİNE DAİR YÖNETMELİK

 

I-GİRİŞ

6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91.maddesine göre;

“(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.

(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” denilmiştir.

Bu kapsamda geçici koruma sağlanan yabancıların çalışmalarına ait usul ve esasları belirlemek amacıyla 15 Ocak 2016 tarih ve 29594 sayılı Resmi Gazete’de “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik” yayımlanmıştır.

II- ÇALIŞMA İZNİ ALMA ZORUNLULUĞU

Bu yönetmeliğe göre geçici koruma sağlanan yabancılar, çalışma izni olmaksızın Türkiye’de çalışamaz veya çalıştırılamaz. Çalışma izni olmaksızın çalışan geçici koruma sağlanan yabancılar ile bunları çalıştıranlar hakkında 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’un ilgili hükümleri tatbik edilecektir.

III-ÇALIŞMA İZNİ VE ÇALIŞMA İZNİ MUAFİYETİ BAŞVURUSU

(1) Geçici koruma sağlanan yabancılar, geçici koruma kayıt tarihinden 6 ay sonra çalışma izni almak için Bakanlığa başvuruda bulunabilir.

(2) Çalışma izni başvuruları, geçici koruma sağlanan yabancıları çalıştıracak işveren tarafından e-Devlet Kapısı üzerinden yapılır.

(3) Bağımsız çalışma iznine başvurma hakkı olan geçici koruma sağlanan yabancılar kendi adına başvuru yapar.

(4) Mevsimlik tarım veya hayvancılık işlerinde çalışacak geçici koruma sağlanan yabancılar, çalışma izni muafiyeti kapsamındadır. Çalışma izni muafiyeti başvuruları, geçici koruma sağlanan il valiliklerine yapılır. Bu başvurular, ilgili valilik tarafından Bakanlığa bildirilir.

(5) Bakanlıkça, mevsimlik tarım veya hayvancılık işlerinde çalışacak geçici koruma sağlanan yabancılara ilişkin il ve kota sınırlaması getirilebilir.

IV- DEĞERLENDİRME

(1) Kanunlarda sadece Türk vatandaşları tarafından icrasına izin verilen iş ve meslekler için yapılacak başvurular, değerlendirme yapılmadan işlemden kaldırılacaktır.

(2) Bakanlığa çalışma izin başvurusu için; sağlık meslek mensuplarının Sağlık Bakanlığı’ndan, eğitim meslek mensuplarının ise Milli Eğitim Bakanlığı’ndan veya Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’ndan ön izin almaları gerekmektedir. Ön izin belgesi olmaksızın yapılacak başvurular da değerlendirme dışı tutulacaktır.

V- ÇALIŞMA İZNİ VERİLEBİLECEK İLLER

Esas itibariyle geçici koruma sağlanan yabancılara çalışma iznine başvuru hakkı verilmesinde, yabancının kalmasına izin verilen iller esas alınmaktadır. Fakat kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından çalışma izni verilmesinde sakınca görüldüğünün İçişleri Bakanlığı tarafından bildirildiği illerde çalışma izni verilmesi, Bakanlıkça durdurulacaktır. Verilen çalışma izinleri uzatılmayacak ancak yabancının bu ilde kalma hakkı devam ediyorsa, önceden verilen ve geçerliliği devam eden çalışma izinleri, sona erdiği tarihe kadar kullandırılabilecektir.

VI- İSTİHDAM KOTASI

(1) Çalışma izni başvurularının değerlendirilmesinde, işyerinde çalışan Türk vatandaşı sayısı üzerinden sektör ve illere göre açık iş ve işe yerleştirmeler dikkate alınarak Bakanlıkça, geçici koruma sağlanan yabancı istihdamı kotası değişen oranlarda uygulanabilir. Çalışma iznine başvurulan işyerinde çalışan geçici koruma sağlanan yabancı sayısı, işyerinde çalışan Türk vatandaşı sayısının % 10’nunu geçemez.

(2) Toplam çalışan sayısı ondan az olan işyerlerinde, en fazla bir geçici koruma sağlanan yabancının çalışmasına izin verilebilir.

(3) İşveren tarafından; işyerinin kayıtlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nden, çalışma izni başvurusu tarihinden önceki 4 haftalık süre içerisinde yabancının çalıştırılacağı işi yapacak aynı nitelikte Türk vatandaşı bulunamadığının belgelendirildiği başvurularda istihdam kotası uygulanmayabilir.

 

VII- ÇALIŞMA İZNİ VERİLMESİ VE BİLDİRİM

(1) Başvurusu olumlu değerlendirilen yabancılara Bakanlık tarafından çalışma izni verilir ve bu durum İçişleri Bakanlığı ile işverene bildirilir.

(2) Mevsimlik tarım veya hayvancılık işlerinde çalışması uygun görülen geçici koruma sağlanan yabancılara verilen çalışma izni muafiyetleri ilgili valiliğe bildirilir.

VIII- ÜCRET

Geçici koruma sağlanan yabancılara asgari ücretin altında ücret ödenemez.

IX- SONUÇ

Bu makalede 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91.maddesi ve akabinde 15 Ocak 2016 tarih ve 29594 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikte belirtilen şartları taşıyan işverenlerin başvuruları ile ilgili prosedürler irdelenmeye çalışılmıştır. Anılan yönetmelikteki en önemli maddelerden biri ise, istihdam kotası ile ilgili olanıdır.

 

Kaynak:                                                                                                                                       6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu                                                                         Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik  

 

 

 

 

YILLARA SARİ İNŞAAT VE ONARIM İŞLERİ

 

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 42. Maddesine göre; “…Birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat (dekapaj işleri de inşaat işi sayılır) ve onarma işlerinde kar veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın geliri sayılarak, mezkur yıl beyannamesinde gösterilir..” denilmektedir.

Geniş bir uygulama alanı bulan yıllara sari inşaat ve onarım işlerinin vergilendirilmesi ayrı bir özellik arz etmektedir.Dolayısıyla işe başlama tarihinden itibaren işin bitim tarihinin bir takvim yılından fazla sürmesi durumunda takvim yılı esası uygulanamayacağı için bu tür işler için birtakım kuralların belirlenmesi gerekmektedir.

Bir inşaat ve onarma işinin GVK 42’inci madde kapsamında ele alınabilmesi için;

  1. işin inşaat ve onarma işi olması,
  2. inşaat ve onarım işinin başkalarının hesabına ve taahhüde bağlı olarak yapılması,
  3. inşaat ve onarım işinin birden fazla takvim yılına sirayet etmesi gerekir.

Bu şartlara haiz işler yıllara sari inşaat ve onarım işleri olarak kabul edilmektedir. Yıllara sari inşaat ve onarım işlerinde özellik arz eden iki husus daha bulunmaktadır Bunlar da;

  1. İnşaat ve Onarım İşinde İşin Başlangıç Tarihi;
    • Yapılan sözleşmede yapılacak işin yer teslimi öngörülmüş ise yerin teslim edildiği tarih,
    • Sözleşmede yer teslim tarihi belirtilmemiş ise sözleşmede belirtilen işin başlangıç tarihi,
    • Sözleşmede bunların hiçbiri belirtilmemiş ise sözleşme tarihi, işin başlangıç tarihi olarak kabul edilir.
  1. b) İnşaat ve Onarım İşinde İşin Bitim Tarihi;
  • Geçici ve kesin kabule tabi olan işlerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın onaylandığı tarih,
  • Geçici ve kesin kabul usulüne tabi olmayan işlerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih,

işin bittiği tarih olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifadeyle, yıllara sari işlerde geçici kabul tutanağının düzenlenerek onaylanması ile iş bitmiş sayılır ve bu tarih itibariyle kar-zarar tespit edilerek takip eden yıl beyan edilir.

Vergilendirme sırasında olası gecikmeyi telafi etmek ve müteahhidin ödemedeki mali yükünü azaltmak amacıyla, yıllara yaygın inşaat ve onarma işlerinde ödenen istihkak bedellerinden GVK’nun 94. maddesi hükmüne göre vergi kesintisi yapılmaktadır.Buna göre vergi kesintisi yapmak mecburiyetinde olanlar, yıllara yaygın inşaat ve onarma işini yapanlara (kurumlar dahil) ödedikleri istihkak bedellerinden avans olarak ödenenler dahil, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben  %5 oranında vergi kesintisi yapmakla yükümlüdürler.Ancak geçici kabulden sonra kesin kabulü sağlamak üzere yapılan işler nedeniyle alınan istihkaklar, biten inşaat işiyle ilgilendirilmeksizin elde edildikleri yılın kar veya zararının tespitinde dikkate alınırlar ve gelir vergisi tevkifatına tabi tutulmazlar. Keza Yıllara sari inşaat ve onarma işinden elde edilen istihkaklar nedeniyle oluşan faiz gelirlerinin, inşaat işinin değil faiz gelirlerinin ait olduğu yılın kazancı olarak beyan edilmesi gerekmektedir.

GVK’nun 42 nci maddesi kapsamına giren birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işleri dolayısıyla alınan istihkak bedellerinden tevkif edilmiş bulunan vergilerin, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinde gösterilen gelire dahil kazançlar üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden mahsubu neticesinde, mükellefe iadesi gereken bir verginin kalması halinde, bu vergi mükellefin talebi doğrultusunda nakden ve/veya diğer vergi borçlarına mahsup edilmek suretiyle iade edilecektir.

Bu mükelleflere ait geçici verginin hesaplanmasında da diğer mükellefler için uygulanan yöntemden farklı bir yöntem tespit edilerek,bu mükelleflerin mağduriyetlerine sebep verilmemesi amacıyla GVK’nun Mükerrer 120.maddesi hükmü gereğince söz konusu kazançları nedeniyle inşaat ve onarım işi süresince geçici vergi ödememeleri hususu benimsenmiştir.Fakat  mükelleflerin bu kazançları dışında kalan ticari veya mesleki kazançlarının varlığı halinde, bunların geçici vergilendirme dönemlerinde dikkate alınarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

BAĞIMSIZ DENETİM

Bağımsız Denetim; “Finansal tablo ve diğer finansal bilgilerin, finansal raporlama standartlarına uygunluğu ve doğruluğu konusunda, makul güvence sağlayacak yeterli ve uygun bağımsız denetim kanıtlarının elde edilmesi amacıyla, denetim standartlarında öngörülen gerekli bağımsız denetim tekniklerinin uygulanarak defter kayıt ve belgeler üzerinden denetlenmesi ve değerlendirerek rapora bağlanması” olarak tanımlanabilir. Şirket ortakları ile yararlanıcıların menfaatlerinin korunmasından doğan ihtiyaç nedeniyle her zaman sağlam ve güvenilir bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konuda ülkemizde ilk olarak Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), akabinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ve nihayetinde Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) ile devam eden denetim süreci büyük önem arz etmektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu´nun yasalaşmasından sonra bu alanda tek yetkili konumundaki KGK denetim alanında genel düzenlemeler yapmaya başlamıştır. Kamu Gözetimi Kurumu’nun (KGK) 14 Mart tarihinde yayınlamış olduğu basın bildirisine göre bağımsız denetim kapsamına girecek şirket sayısının 3500 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye’de muhasebenin hala Vergi Usul Kanunu’na (VUK) göre tutulmakta ve esas amacın ise vergi tahsilatı olduğu bilinmektedir. Fakat bağımsız denetimin temelini oluşturan Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’nın (UFRS) amacı finansal tabloların gerçeği yansıtmasını sağlamaktır.

Bu bağlamda başta şirket ortakları olmak üzere, olası ortaklar, kredi kuruluşları, yöneticiler, düzenleyici otoriteler, kamu kurumları ile diğer bilgi ve karar alıcıları oluşturan kişi ve kuruluşlar, işletmelerle ilgili karar alabilmek için her zaman güvenilir bilgiye ihtiyaç duyarlar. Ancak işletmelerden elde edilen bilgilerin güvenilir olmama riski vardır. Mahiyeti itibariyle bağımsız denetim sonucu düzenlenen raporlar işletmenin olumlu ve olumsuz mali durumunun ne olduğunu tarafsız ve nesnel bir biçimde ortaya koymaktadır. Bağımsız Dış Denetçi tarafından tasdik edilen bir mali tablo, güvenilir, doğru ve şeffaf bir mali tablo olduğundan işletme yöneticisine daha sağlıklı ve doğru karar verebilme imkanı vermektedir. Mali Tabloları, bağımsız bir dış denetçi tarafından denetlenmiş olan işletmeler, gerek alım-satım ilişkisinde bulundukları işletmeler açısından ve gerekse ilişkide bulunacakları para ve sermaye piyasası kuruluşları açısından yapılan değerlendirmelerde, mali tabloları bir bağımsız denetçi tarafından denetlenmiş olmaları önemli yararlar sağlamaktadırlar.

Şirketler genel kurul kararı ile bağımsız denetçilerini belirlemek ve seçtikleri denetçiyi ticaret siciline tescil ettirmek, Ticaret Sicil Gazetesi’nde ve internet sitelerinde ilan ettirmek durumundadırlar. Denetçi bir kez atandıktan sonra ancak haklı bir sebebin varlığı halinde yerel Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından değiştirilebilir. Keza denetçi bir faaliyet döneminin dördüncü ayına kadar atanmak zorundadır. Ancak  denetçi atanmasında kanunda öngörülen sürelere riayet edilmemesi halinde yönetim kurulu, herhangi bir yönetim kurulu üyesi veya pay sahibinin isteği üzerine yerel Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atama yapılmaktadır.

Bağımsız denetime tabi olacak şirketlerin belirlenmesine dair 2012/4213 sayılı karar, 23 Ocak 2013 tarih ve 28537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Ocak 2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bilahare 01 Ocak 2015 tarihinden geçerli olmak üzere,  01 Şubat 2015 tarih ve 29254 Sayılı Resmi Gazete´de yayımlanan 2014/7149 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 2012/4213 Sayılı Karar´da değişiklik yapılarak bağımsız denetime tabi olma kriterleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

  1. a) Aktif toplamı 50 milyon ve üstü Türk Lirası.                                                             b) Yıllık net satış hasılatı 100 milyon ve üstü Türk Lirası.                                                 c) Çalışan sayısı 200 ve üstü.

Buna göre yukarıdaki 3 kriterden 2´sini sağlayan şirketler bağımsız denetime tabi tutulmaktadır. Bağımsız denetime 01 Ocak 2015 tarihi itibariyle girilip girilmediğinin tespitinde; finansal tablolar ve çalışan sayısı bakımından 2013 ve 2014 yıllarındaki değerler esas alınmaktadır.